Mitolojik Yaratıklar

 


Azmıç'ın adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay - Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir ruh. Belli bir görüntüsü yoktur. İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır. Azmıç bu insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır. İnsan dönüp cevap verirse Azmıç'ın buyruğu altına girer. Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar.

Azmıç


Avrupa hikâyelerinde adı geçen efsânevi bir canavardır. Devâsa ölçülerde, binlerce yıl yaşayabilen bir yılandır. "Yılanların Kralı" olarak da tanınır. Sadece zehirli dişleriyle değil, bakışlarıyla da öldürebilir. Basilisk kelimesinin aslı, Yunanca "kral" demek olan "βασιλίσκος", "basiliskos"tur. Latincesi, Regulus'tur.
Naturalis Historia of Pliny The Elder'e göre Basilisk, oldukça zehirli, küçük bir yılandır ve dişleri kadar bakışları da öldürücüdür.

Basilisk, genellikle bir "yılan", bazen de "başı horoz, kuyruğu yılan" şeklinde tarif edilir. Yunanca adı "küçük kral" anlamına geldiği için Basilisk'e "yılanların kralı" denir. Ağzından ateş çıktığı ve sadece tıslamasıyla da öldürebildiği söylenir. Akrep gibi kuru iklimleri tercih eder. Isırığı, kurbanını hidrofobik hale getirir. Yalnızca tilki tarafından öldürülebilir. Başka bir kaynağa göre de, horoz ötüşü Basilisk için ölümcüldür. Bir Basilisk,"bir karakurbağasının altında kırılan bir horoz yumurtasından" doğar.

Bukrek

Altay şamanlığında, "Sangal" isimli kötü ejderle uzun yıllar savaş yapmış, kertenkele görüntülü olan bir ejderdir. Denizleri (Tengiz) birbirine bağlayan ve üst denizlerde yaşadığına inanılan efsane yaratıktır. "Bukra" biçiminde söylenişi de vardır.Uçamayan çok az ejderden birisidir. Uzun bir boynu vardir; fakat çok sağlam ve güçlü pençeleri vardir. Sesi çok güzeldir ve çok uzaktan duyulabilir. Sesini duyan kötü ejderler ondan kaçarlar.

Sangal ile olan 9 yıl boyunca süren savaşı kazandıktan sonra kuyruğunun ucunda taşıdığı yelpazeyi Anadolu'da bir yere saklayIp hâlen yaşadığı üst denizlere gitmiştir. Efsaneye göre her bin yılda bir kez Anadolu'da gezinip duruma gözkulak olurmuş.



Demir Kıynak

Bir inanışa göre Bigadiç dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır. Sudan çok korkar. O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine inanılır.



Dev
Dev, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan bir doğaüstü yaratık. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan mitolojisindeki titanlar). Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar olarak da tasvir edilirler.Devlere, Semavi dinler olarak inanılan dinler ve diğer eski inançlarda da göndermeler yapılmıştır. Genellikle tasvir aynıdır; ilk insanın yaradılışından evvel yaşamış "Tanrı Oğulları" olarak bilinen ve tanrının insan oğullarıyla ilişkiye giren yedi meleğinden türemişlerdir. Hanok kitabına göre Nuh da doğduğunda bahsi geçen devlerle aynı ozelliklere sahipti.

Ejderha
Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir yılan veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır. Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır.

Abra: Altay şamanlığında, yeraltındaki büyük denizde (Tengiz) yaşadığına inanılan, Erlik hizmetlisi, timsah biçimli efsane yaratığı. Abura diye bir söylenişi de vardır. Yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra'nın tasviri, şamanın giysisine asılır. Abra'nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir. Gözü, parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş yamalardan yapılır. Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir.Yelbegen: Zaman zaman yedi başlı dev ya da bir evren (ejderha) olarak tanımlanan mitolojik canavar.

Yedi başlı Yelbegen, adlı büyük dev varmış,
Öç alır ay güneşten, onları yer yutarmış.
Büyük Tanrı Bay-Ülgen, aya bakar sararmış,
Ayı bitirip yiyen, bu deve ok atarmış.
Dev bazan yıldızları, kovalar ***ürürmüş,
Sonra da parçalarmış, ağzından tükürürmüş.
Yıldızlar bu azgından, kaçarmış hep göklere,
Dev onları ağzından, saçarmış hep göklere.

Altay mitolojisinde Ay'ı yiyerek onun küçülmesine (Ay tutulması) yol açan göksel canavar; Yilbüke, olarak ta tanımlayabileceğimiz Yelbegen'in neden olduğu ay tutulmasından sonra Altay Türkleri "Yine Yelbegen ayı yedi" derlermiş.

Yutba: Altay tasarımlarında, Yeraltı Denizi'nde (Tengiz) yaşadığına inanılan, çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak algılanan yılan, yeraltı canavarı. Bazı metinlere göreyse Doymadım ırmağının kıyılarında yeşil baldırlı, beyaz göğüslü, büyük kayığa benzer çeneli korkunç canavarlar vardır. Bunlara Yutpa denir. Yutpa'lar Erlik sarayının bekçileridir. Zaman zaman Abra'nın karşıtı olarak kullanılır.

Şaman giysisinde, cübbenin bir yanında yer alan, yeraltı canavarı olarak algılanan yılanı temsil edecek biçimde çatal kuyruklu ve dört ayaklı olarak tasarımlanan, kötü ruhlardan koruduğuna inanılan, siyah kumaştan şerit.


Elf, aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer alan ve doğan peri halkı. J.R.R. Tolkien tarafından modern edebiyata kazandırılmış ve fantastik kurgunun en popüler öğelerinden biri haline gelmişlerdir. Tolkien'in kitabını inceleyenler, Elf'lerin inanç sisteminin Kelt Irkları ile birebir bağlantılı olduğunu açıklamışlardır. Ayrıca Tolkien'in kitapla ilgili yazılarında Elf dilinin okunuş ve yazı açısından çoğunlukla Göktürk alfebesinden alındığını belirtmiştir. Elf'lerin özellikleri; katledilmedikçe veya kederden solmadıkça ölmezler, hiç bir hastalığa yakalanmazlar. Ateş yakmaz ve ağaç kesmezler yani insanların tam aksi yöndedirler.



Enkebit

Enkebit; İç Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanlılır.


Fantom

Fantom (phantom), halk deyişiyle “hayalet” olarak bilinen bazı fenomenlere paraAzmıç'ın adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay - Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir ruh. Belli bir görüntüsü yoktur. İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır. Azmıç bu insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır. İnsan dönüp cevap verirse Azmıç'ın buyruğu altına girer. Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar.psişik alanda verilen addır.



Ruhçu görüşe göre, fantomlar ruhsal bir faaliyet sonucunda oluşmakla birlikte, ne ruhtur ne de ruhun perisprisidir. Fantom fenomenleri Spiritüalizm’de esas olarak 3 grupta ele alınır:



Fiziksel medyumluk deneylerinde oluşan ektoplazmik fantomlar: Neo-spiritüalist görüşe göre, bunlar, materyalizasyon ve demateryalizasyon tekniklerini kullanan medyumun, ektoplazmasını kendi perisprisiyle biçimlendirerek oluşturduğu fantomlardır. Bunların oluşumu için bedensiz bir varlık ile irtibata geçilmiş olması şart değildir. Bedensiz bir varlığın mevcudiyetinin sözkonusu olduğu durumlarda da medyum, bedensiz varlıktan aldığı tesir ve imajları peripri-akışkanlar yoluyla ektoplazmasına yansıtarak fantomu yine kendisi oluşturur.

Perisprinin etkisi altında, süptil maddelerin yoğunlaşmasıyla oluşan, duble ve seyyal ikiz adıyla bilinen fantomlar.

Tekinsizyer fantomu: Cinayette olduğu gibi, bazı normal-dışı ölüm koşullarında can çekişen kişinin bıraktığı imaj yüklü vibrasyonların o mekana gelen hassas kişilerce paranormal olarak algılanması sonucunda hassas kişinin fantom algılaması.


Garuda

Altay mitolojisinde, gövdesi, kol ve bacakları insan biçimli, kartal başlı, kartal gagalı ve kartal pençeli karakuş. Garuda, evren ağacının dalları arasında bir yuvada bulunan yumurtadan çıkar. Annesi Vinata, babası Kasyapa'dır. Er Töştük Destanı'nda Karakuş adıyla yer alır; avlanmaya gittiği sırada bir ejderha (Yelbegen) gelip yavrularını yer ve bunu alışkanlık durumuna getirir. Bu kez Er Töştük, ejderhayı öldürür ve yavrularını kurtarır. Bu iyiliğin altında kalmak istemeyen Karakuş, onu yeryüzüne indirmek üzere sırtına bindirir. Yolda yiyecek bitince Er Töştük kendi etinden parçalar kopararak Karakuş'a verir. Yere inince bu fedakarlığı gören Karakuş, onun yaralarının iyileşmesini sağlar.


Griffon

Griffon; Fransızca sözcük. Geç Latince gryphus, yunanca gryps ya da gryops sözcüllerinden geldiği sanılıyor.Yakındoğu ve Akdeniz mitolojinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık. Bir kaç çeşit betimlemesi daha olan mitolojik yaratık.



En çok bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir. Bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak anlatılır. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler. Aynı şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir. Hatta köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir. İsveçli tarihçi Olaus Magnus'a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir. Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya çıkan yaratıklara hipogrif denir. İngilizce gryphon diye de yazılır.

Çin efsanelerinde de gecen bir griffon türü ise geyik gibi boynuzları olan, pullarla örtülü başa ve bedene sahip ve aynı zamanda kartal pençeli ve kanatlı bir ejder olarak tasvir edilir. Bu kutsal hayvanın görülmesi, zafer ve barışın müjdecisi olarak yorumlanır.


Gulyabani

Gulyabani , Gul-i beyabani [ˈguː li be jɑː bɑː ni(ː)] (Far. غول بيابان [ˈʁuː le ba jɒː bɒː niː]) orijinal varyantiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır. Daha sonraları Anadolu kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur.Bazı türk halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında olduğuna inanılan mitlojik bir varlık. "Guleybanı" ve "Aleybanı" şeklinde de rastlanır. Adı hurafelerle ilgili olarak "Gulyabani", korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve mezarlıklarda koşan birinin gzöüne canlı gibi görünür. Vücudu tüyle kaplı, kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir. Gündüzleri mezara girer. Geceleri ise hortlayıp çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever. Bir oyundan çıkarak, onları güldürmeye çalışır. O aynı anda çöllerin ve harabelerin sahibiydi. O, yolcuları yollarından döndürüp mahvederdi.

Etnik-kültürel gelenekte ise bazen onun "Al ruhu", "Al anası" ve "Al kadını" olduğu düşünülür. Bu görüş, aralarındaki benzerlik veya tam yakınlıktan ileri gelir. Pamir Kırgızlarının mitolojik metin ve efsanelerinde bu şeytanî varlığın adına "Gul" ya da "Gul-i Biyaban" şeklinde de rastlanır. Araştırmacılar bu varlığı en eski Arap rivayetlerine bağlıyorlar. "Issız yerin ruhu" gibi anlamlandırılan bu şeytanî varlık, "Kar Adam" efsanelerinin yayılmasıyla yeni bir hayat kazanmıştır.



Bütün vücudu sarı-kırmızı tüylerle kaplı bu insanımsı çirkin varlık, dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşam üstü ortaya çıkar. Avcılara yaklaşıp onlarla insan gibi konuşur. Bir şeyler ister sonra onlara güreş yapmayı önerir. Avcı kazanırsa "Gulyabani" sessizce çekip gider. Ama eğer o kazanırsa avcı, uzun zaman hasta yatacak demektir. Ya da çöllük ve harabe bir yerde yalnız başına yatan birinin ayağının altını yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir. Sonra ölünceye kadar kanını içer.


Hıbılık

Türkiye'nin bazı yörelerinde yaşayan insanlara göre, görünüş olarak Alkarısı şeklinde olan kötücül bir varlık. Ona gıbılık da denilmiştir. Ancah "hıbılık"ın ondan farkı vardır. Alkarısı sadece yeni doğum yapmış kadınları rahatsız eder. Oysa hıbılık kadın-erkek hiç kimseye rahat vermez. Hıbılık genellikle yalnız kadın görünüşündedir ancak erkek görünüşlüsü de vardır. O, yanına gittiği kişinin göğsüne çöker ve nefesi kesilip ölene kadar boğazını sıkar.İnanışa göre, hıbılık, onu yakalayan birine bol bol altın verir. Bazı yörelerdeki görüşlere göre, hıbılık uykudayken insanların üzerine çöken kötü ruhtur. Hıbılık kimi basarsa, o insan yerinden kıpırdayamaz, dili tutulur ve ter basar.


Huma Kuşu


Söylentiye göre Kıpçak çöllerinde, Çin'de ve Hindistan'da yaşayan mitolojik efsanevi bir kuş. Umay kuşu. Cennet kuşu. Yunanca Feniks denilirdi.



İtbarak

İtbarak (ya da İt Barak); eski Türk destanlarında sözü edilen, Türklerin sürekli savaşa tutuştukları, o zamanki Türklerin kuzeybatısında yaşayan "köpek başlı insana benzer yaratıklar". Efsanelere ilk defa "Çok tüylü köpek" manasında geçmiştir. Oguz Kagan destanlarına göre, "Itbarak'ların yurdu, kuzey-batıya dogru uzanan, karanlık ülkeleri içindeydi. Oğuz Han, 'İtbarak'lara karşı bir akın yapmış; fakat yenik ayrılıp, dağlar arasındaki bir nehrin ortasında bulunan, küçük bir adacığa sığınmak zorunda kalmıştı.




Kara Korşak
Kara korşak; Türkmen kültüründe eşek, köpek, domuz, keçi kılığına girdiğine inandıkları kötücül ruh ya da cindir. Gece kapıları çalıp, ev sahibinin tanıdığı bir ses ve kılıkla onu kandırarak çağırıp kaçırırmış. Bu cinden korunmak için pantolonun düğmelerini açmak gerektiğine inanılır.

Kerberos
Kerberos, Yunan mitolojisinde, Hades'in yönettiği, ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek (Hesiode'ye göre 50, Horace'a göre ise 100 başı vardı). Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılan başı bulunan, ısırıkları zehirli bu köpek, Herkül'ün 12 görevi arasında yer alır. Kerberos, Yunanca "çukur iblisi" (çok derinlerdeki, şeytâni çukur) demektir. Yarı kadın-yarı yılan Ekhidna ile dev Typhon'un oğlu olan Kerberos'un kardeşi Orthros'tur. Dev zincirlerle bağlı olan bu köpeğin görevi, yer altına giren ölülerin tekrar yeryüzüne çıkmalarını önlemektir. Sadece üç kere yenilmiştir:

Son görevi Kerberos'u yakalamak olan Herakles tarafından yakalanarak.,
Müzik yeteneğini kullanan Orpheus tarafından uyutularak,
Lethe ırmağındaki su yardımıyla Hermes tarafından uyutularak,
Roma mitolojisinde, ilaçlı keklerle Aineias tarafından uyutularak,
Yine bir Roma masalında, ilaçlı keklerle Psykhe tarafından uyutularak.Kerberos, özellikle kapıların, eşiklerin ve sınırların bekçisi olmanın arketipi olmuştur. Orta Çağdan günümüze kurgu yapıtlarda sıkça bu özelliğiyle yer almıştır (Dante'nin İlahi Komedya'sında ve Fluffy olarak J. K. Rowling'in Harry Potter ve Felsefe Taşı adlı kitabında.) Ayrıca günümüzde güvenlik ve savaş alanında da kullanılmaktadır (MİT tarafından geliştirilen Kerberos protokolü gibi.)

Herkül'ün 12. Görevi

Herkül'ün 12. ve son görevi, Hades'in krallığını yaptığı ölüler diyarının bekçi köpeği olan Kerberos'u Atina'ya getirmekti.Görevi aldıktan sonra, diğer tarafa geçmek için Eleusis'ten yardım ve bilgi alan Herkül, Tanareum bölgesinde ölüler diyarına geçiş yapabileceği girişi bulur. Athena ve Hermes'in yardımı ile girişten geçen ve Charon'u da yine Hermes'in yardımı ile geride bırakan Herkül Kerberos ararken, Ölüler diyarında Hades tarafından zincirlenen Thesus'u sihirli kelepçelerinden güç de olsa kurtarır.

Hades ve Persephone'nin karşısına çıkıp durumunu anlatan Herkül, onların onayını alarak Kerberos'u geri getirmek üzere izin alır. Kerberos'un karşısına çıkıp, güreşte onu yenmeyi başaran Herkül, Kerberos'u yeraltı dünyasından çıkararak Atina'ya; Eurystheus'un karşısına çıkarır. Korkudan nereye saklanacağını bilemeyen Eurystheus, yakınında bulunan büyük bir amfora'nın içerisine saklanır. Herkül'ün Kerberos'u yeryüzüne çıkardıktan sonra,etrafa saçılan zehirli salyasından dünya üzerindeki ilk zehirli bitkiler oluşmuş ve buradan yayılarak diğer ülke ve topraklarda da yetişmeye başlamıştır.

Kiklop - Cyclops
Yunan mitolojisinde alınlarının ortasında tek gözleri bulunan devler. Poseidon ile Amphitrite'nin oğulları. Onlar tanrılardan korkmayan, zalim, insan etiyle beslenen yaratıklardır. Homeros'a göre kikloplar, mağaralarda yaşayan korsan çobanlardır. Odysseus adamları ile birlikte Troya Savaşından vatanına dönerken dev kiklop Polyphemos'a esir düşmüş ve onu öldürmek zorunda kalmıştı. Oğlunun öldürülmesine sinirlenen Poseidon Odysseus'u bin bir türlü felaketle cezalandırmıştı. Hesiodos'a göre kiklop'lar, üç taneydi, Gaia ve Uranos'ün çocukları idi. Brontes, Steropes ve Arges ('gök gürültüsü', 'parıltı' ve 'şimşek'). babaları tarafından Tartaros'a hapsedilmiş, daha sonra Zeus tarafından kurtarılmış ve ona titanlara karşı savaşta yardım etmişlerdi. Bir rivayete göre, kikloplar, Apollon'un oğlu, sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios'u öldürmüşlerdi. Buna sinirlenen Apollon oğlunun öcünü almış ve kiklop'ları öldürmüştü. Daha sonra çıkan efsanelerde kikloplar ateş tanrısı Hephaistos'un yardımcıları idi ve onun yanında demircilik yaparlardı.Türk mitolojisinde karşılığı Tepegöz'dür.

Kujuta
Değişik inançlara göre türleri anlatılan ve farklı taş ve metallerden oluştuğu söylenilen yedi cennet vardır ve Araf'ın da içinde bulunduğu yedi cehennem vardır (Kimileri Dünya'yı da bu yedi cehennemden biri sayar.) Yeryüzü büyük bir denizle çevrili, geri kalan bölümde ise çember biçimindeki Kaf Dağı bulunur. Yeryüzü -ışığıyla, gökyüzünün mavi rengini de yansıtan- kutsal taş Sakrat'ın üzerinde oturmuştur. Bu taşın tek bir tanesinin sahibine büyüsel güçler sağladığı ileri sürülür.

İşte tüm bunların dev bir meleğin omuzlarında durduğu (Yunan mitolojisinde Atlas), bu meleğin de, birçok gözü ve ayakları bulunan, büyük bir boğa olan Kujata'nın üzerindeki yakuttan bir kayanın üzerinde durduğu ve boğa Kujata'nın da kaosta yüzen devasa bir balık olan Bahamut'un üzerinde durduğuna inanılır.

Kujata bu bağlamda Bahamut tarafından desteklenen, yakut üzerinde oturuken aynı zamanda dünyayı taşımakta olan melek arasında yer alan mitolojik bir boğadır.

Leprikon
Leprikon, (Modern İrlandaca: leipreachán, diğer kullanımları: leprechawn-lubberkin-lepracaun) İrlanda mitolojisinde İrlanda Adası'nda yaşadığına inanılan yeşil giyinen, ayakkabıcılıkla uğraşan küçük vücutlu cinler. İrlandalı mitoloji araştırmacılarının söylediklerine göre Celt ırkı insanların İrlanda adasına ayak basmadan önce burası Leprikonların ortak yaşam alanıydı.

Leprikonlar ve diğer yaratıklar Celt ve Celt öncesi tarihin birer sembolüdür.

Ayakkabı yapımıyla para kazandıkları,çok zengin oldukları ve savaş zamanında birçok hazine gömdükleri söylenir. Efsaneye göre bir Leprikonla karşılaşıp gözgöze gelen kaçamaz ve o anda ortadan kaybolur.

Melusine
Melusine (ya da Melusina) Avrupa efsanelerinde bir fügrdür. Kutsal kaynaklı nehirlerin sularının dişi ruhlarıdır.Genellikle yılan ya da balık biçiminde bir kadın olarak betimlenirler. (Deniz kızları gibi). Bazen bu betimlemere kanat, ikinci bir kuyruk veya boynuz da eklenebilir. Bazı efsanelerde niksilerden oldukları da belirtilmiştir.



Merküt, Markut



Merküt (ya da Markut); Altay efsanelerinde, gök yolculuğuna çıkan kamın ruhuna, ilk üç gökkatı boyunca kılavuzluk eden dev dişi gök kuşudur.


Anadolu 'da geleneksel Türk kültürünün taşıyıcılarından olan Yörük boyları arasında, yaramazlık yapan çocukları korkutmak için uydurulan düşsel bir varlık olarak ta görünür. Aslında bu düşsel denilen varlığın kökü, ulu dil birliği çağına kadar gider. Bu mitolojik varlık hakkında Yörükler arasında şöyle denilir: "Merküt Merküt ... Bacadan kolunu salla..." Yaşlıların derin inanışlarına göre, Merküt bir kuştur. O sadece adı anılanları korkutur.

V. Radlov, "Sibirya'dan" adlı eserinde, Altay dağlarında yaşayan kamlardan ve kurban törenlerinden söz ederken, "Sema kuşu Merküt"ün adı geçen bir kam duası metnini de kaydetmiştir:

"Gök kuşları beş Merküt, tırnakları bakırdan Ayın tırnağı bakırdan, Ayın gagası buzdan Geniş kanatları muhteşem hareketli.

Uzun kuyrukları yelpaze gibi Sol kanadı ayı örter. Sağ kanadı güneşi Ey dokuz kartalın anası! Yayığı geçerken şaşmaz İdil üstünde yorulmez, Öterek gel sen bana! Oynayarak gel sen sağ gözüme! Sağ omzumun üstüne kon."


Nemea Aslanı (The Lion of Nemea)
Argolis Bölgesi'nde, "Nema" adındaki vadide yaşayan ve etrafa dehşet saçan bir aslanın adıdır. Bu aslan, Herkül tarafından öldürülmüştür. Nemea Aslanı'nın Typhon ve Echidna'nın çiftleşmesinden bir araya geldiği söylense de, bazı tarihçilere göre Zeus ve Selene'nin çiftleşmesinden doğma, Ay'dan düşen bir varlık olduğu da zaman zaman belirtilmektedir.

Nemea Aslanını öldürüp, postunu yüzmek, Herkül'e kuzeni Eurystheus tarafından verilen 12 görev içerisinde ilk sırada olandı. Aslan, o sıralarda Nemea Bölgesi'ne dehşet ve terör saçmaktaydı. O zamana ait herhangi bir av silahı ile bu hayvanı öldürmek mümkün görünmemekteydi. Herkül, aslanla ilk karşılaştığında önce bir odun, daha sonra ok ve yay ve en son olarak da bronz bir kılıç ile hayvanı öldürmeye çalışsa da başarılı olamamış, daha sonra aslanla saatlerce güreştikten sonra, kolları ile boğarak öldürmeyi başarmıştır.

Hayvanı uzun bir uğraştan sonra öldükten sonra, saatler boyunca uğraşmasına rağmen, aslanın postunu yüzemeyen Herkül'ün imdadına, yaşlı bir kadın kılığına bürünen Athena yetişir ve Herkül'e bu postu yüzmek için en iyi aletin, aslanın kendi pençeleri olduğunu anlatır. Bu küçük ilâhi yardım ile ilk görevini başarı ile bitiren Herkül, Nemea Aslanı'nın her türlü kesici silaha karşı olan postunu daha sonra kendisi için bir zırh gibi kuşanarak diğer görevlerini gerçekleştirirken kullanmıştır.

Minotaur

Minotor (Yunanca: Μινώταυρος, Minotavros): Yunan mitolojisinde yarı insan-yarı boğa yaratık. Özgün sözcük Minotor'dur ve Yunanca "Minos’un Boğası" anlamına gelir.Öyküsü

Girit’te hüküm süren güçlü kral Minos, gücünü kanıtlamak için Poseidon’dan ona kurban edeceği bir boğayı denizden çıkartıp vermesini ister. Ama hayvan Minos’a o kadar güzel görünür ki onu kurban etmeye kıyamaz ve saklar. Bunun yerine başka bir boğayı kurban eder. Poseidon bunu fark ettiğinde çok sinirlenir ve Minos’un karısı Pasiphae’de boğaya karşı bir aşk uyandırır. Pasiphae’nin boğayla çiftleşmesinden boğa başlı ve kuyruklu, insan bedenli Minotor doğar.

Minotor, sanatçı Daidalos’un yaptığı, Labyrinthos adlı, içinden kimsenin çıkamayacağı yapıya kapatılır. Minotor insan etiyle beslenmektedir. Bunun için, Atinalılara karşı savaş kazanmış olan Minos onlardan, haraç olarak, her yıl Minotor’un yemi için yedi genç erkek, yedi genç kız ister. Üçüncü haraç yılı geldiğinde, Theseus Minotor’u öldürmek için Girit’e giden gemiye biner. Labyrintos’a sokulacak kafile halkın gözü önünden geçirilirken, kralın kızlarından Ariadne Theseus’u görür görmez ona aşık olur. Daidalos’un öğüdüyle Theseus'a bir yumak iplik verir. İpliğin ucunu girişe bağlamasını, böylece dönerken ipi takip edip çıkışı bulabileceğini söyler. Ariadne Theseus'un kendisiyle evleneceğine dair bir de söz alır. Theseus, uykuda yakaladığı Minotor’u kıpırdamaz halde yere bastırıp yumrukları ile öldürür.



Nymphe (Nemf)
Nymphler ( veya Türkçe nemf, nimf olarak da anılırlar) Yunan Mitolojisi nde yeri ve denizi dolduran sayısız çokluktaki dişi, tanrısal varlıklardır. Ölümsüz değillerdir ama tanrılar gibi ambrosia ile beslendiklerinden çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar. Doğurganlık ve zariflik simgesidirler. Mitlerde genellikle güzellikleri yüzünden başlarından geçenler anlatılır, genel olarak perilerin güzelliğine vurgu yapılır.Çok sayıda nymph türü vardır ve bunlar yaşadıkları yerlere göre ayrı adlar alırlar. Oreadlar dağlarda, Naiadlar akarsularda, Dryadlar meşe ağaçlarında yaşarlar.

Pegasus
Pegasus Yunan mitolojisi'nde kanatlı at. Deniz tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa'nın oğlu ve dev Chrysaor'un kardeşi olduğuna inanılır.

Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından ya da toprağa sıçrayan kanlarından doğduğu gibi iki değişik söylence bulunur. Rengi tamamen beyazdır ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada koşuyormuş gibi görünür.

Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Zeus'a yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir. Helicon Dağında bulunan ve Musalara (veya Müzler) ilham verdiği sanılan Hippocrene pınarının Pegasus'un ayağıyla yere vurması sonucu ortaya çıktığına inanılır ve Pegasus "şiirsel ilham" ile özdeşleştirilir. Daha sonraları Bellerophon tarafından Athena'nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir.

Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophon Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir. Pegasus'un Bellerophon'u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır. Daha sonraları kendine eş olarak Euippe (ya da Ocyrrhoe)'yi aldığı ve kanatları atların soyunu başlattığı söylenir.

Centaur (Sentor)
Sentorlar (Yunanca: Κένταυρος, Kendavros (tekil), Κένταυροι, Kendavri (çoğul)), Yunan Mitolojisinde kısmen insan ve kısmen at görünümlü yaratıklardır.Efsaneler
Sentor efsanesi muhtemelen at sırtında savaşa giden eski savaşçılardan gelmektedir. Sentorun sureti görenlere çok faklı ve ürkütücü gelmektedir. İnkalar'ın, Pizarro ve adamları 1533 'de at üstünde geldiklerinde yanılmış olmaları muhtemeldir. Çünkü inandıkları at ve insan birleşimi canlının gerçek olduğu fikri onları o sırada çok korkutmuştur.

Bilinen Sentorlar

Sentorler arasında en ünlüleri Nessos, Hiron, Folos, Evritiyon'dır. Hepsi Herakles hikayelerinde geçmektedir. İleos ve Roitos ise, Atalanta'ya saldırı girişimi sırasında Meleager tarafından yok edilmişlerdir.

Modern edebiyatta Sentorlar

Sentorlari modern zamanlarda birçok yerde görmek mümkündür. Örneğin; Narnia Günlükleri (ve film uyarlaması Narnia Günlükleri:Aslan, Cadı ve Dolap), Zeyna:Savaşçı Prenses, Titan triloji, Harry Potter. Bunlara ek olarak Shakespeare'in Yanlışlıklar Komedyası eserinde Centaur Inn bir otel adıdır.

Semum

Semum bir tür ateştir. “Andolsun ki biz, insanı pişmemiş çamurdan, kokuşmuş cıvık balçıktan yarattık. Cân’nı da (insandan) daha önce semûm ateşinden yarattık.” (Hicr, 26-27) buyurur. Ayetten anlaşıldığı gibi Cân, insanoğlundan önce yaratılmıştır. İnsanın yaratılışının, kainattın yaratılışında son halka olduğu düşünülürse, Cân sondan bir önceki halka olarak yaratılmıştır.



Ayetteki “semûm ateşi” hususunda, bazıları, “Bu, ateşin alevidir.” demişler; bazıları da “O, öldürücü derecede sıcak olan sam rüzgarıdır.” demişlerdir. Önceki ayetin de yardımı ile, İbareden anlaşılan bunun bir çeşit ateş olduğudur. Fakat, bedenin gözeneklerine, yani derideki o küçücük deliklere nüfuz edip, içine işlediği için buna, “semûm” ismi verilmiştir. İnsanın içine işleyen rüzgara da bu yüzden “sam rüzgarı” denmiştir. Bir rivayette, “Semûm, dumansız ateştir. Yıldızlar da bu ateşten yaratılır.” denmiştirki, bu, “semum ateşi” ile geçen ayetteki “ateşin mârici”’nin aynı olduğunu gösterir. Buna göre aynı şeyi anlatan bu kelimelerden biri, o ateşin yalın, saf ve dumansız bir ateş olduğunu, diğeri de yakıcı ve kavurucu olduğunu anlatmış olur. Âlûsî “semum ateşi”ni, “fevkalade hararetli ateş” diye tefsir ederken buna işaret etmektedir.



Bazı hadislerde Cân’nın yaratıldığı ateşin, bildiğimiz ateşlerden çok daha sıcak olduğu bildirilmektedir. Ebu Davud et-Tayalisî’nin İbn Mes’ud(r.a.)'dan naklettiği bir hadise göre, “Bu (dünyada gördüğümüz) ateşler, Cân’nın yaratıldığı ateşten yetmiş kat daha hafiftir.”



Simurg, Zümrüd-ü Ankâ

Simurg (Farsça: سيمرغ) veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur. Türk mitolojisinde karşılığı Toğrul'dur



İsim Avesta'daki mərəγô saênô "Saêna kuşu"ndan türemiştir. Orijinalde bir yırtıcı kuş, kartal veya şahin, olduğu etimolojik olarak aynı olan Sanskritçe śyenaḥ`dan çıkarılabilir.

Halk etimolojisinde ilişkilendirilen ilk öğe Farsça sī "otuz"dur. Fakat tarihi anlamda ilgili 

değillerdir.




Mistik kuş Simurg Fars sanatında kuş şeklinde, kanatlı dev bir yaratık olarak resmedilmiştir. Zaman zaman köpek başına ve aslan pençelerine sahip bir tavus kuşu olarak da resmedilmiştir. Bazen insan yüzü ile de resmedildiği olmuştur. Bir bölümü memeli olduğu için yavrularını emzirirdi. Yılanlara karşı bir düşmanlığı vardı ve yaşadığı yer fazlasıyla sulaktı. Bir antik İran tanımında Simurg'un kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl yaşar, daha sonraki tanım ve kayıtlarda ise onun ölümsüz olduğu ve Bilgi Ağacı'nda bir yuvası olduğundan bahsedilmiştir.

İran efsanesine göre, bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca, Simurg o kadar çok öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur.

Sasani Persler Simurg'un yere bereket bahşedeceğine ve dünya ile göğün arasındaki birliği sağlayacağına inanırlardı. Yaşam ağacı, Gaokerena'da tünediğine ve her türlü şeytani şeyi tedavi eden, düzelten kutsal Haoma bitkisinin yöresinde yaşadığına inanılırdı. Daha sonraki İran geleneklerinde Simurg ilahiliğin bir sembolü haline gelmiştir. Ayrıca, Sên-Murv/Simurg Pers edebiyatında Homâ olarak tanımlanmış, Arapça'ya ise Rukh olarak girmiştir.

Simurg uçuşa kalktığında, bilgi ağacının yaprakları titrer her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurdu. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlar ve böylece de (bu bitkiler yoluyla) insanoğlunun tüm hastalıklarını tedavi ederler. Simurg'un tüylerinin bakır renginde olduğu söylenmiştir. Her ne kadar başlarda bir köpek-kuş olarak tasvir edilse de, daha sonraları sıklıkla bir insan veya köpeğin başıyla gösterilmiştir. Onun iyilik sever bir doğası olduğu ve kanatlarının bir dokunuşunun her türlü hastalık veya yarayı tedavi edeceğine inanılırdı.



Siren

Yunan mitolojisinde Sirenler ya da Seireneler (Yunanca Σειρήνες ya da Acheloides), Sirenum scopuli denen bir adada yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarıdır. Bazı farklı öykülerde ise Cape Pelorum'da ya da Anthemusa adasında yaşamış olduklarından, şimdi de Paestum'un yanındaki Sirenus adalarında, ya da Capreae'de yaşadıklarından bahsedilir. Bu yerlerin tamamı uçurumlarla ve kayalıklarla çevrili olarak betimlenmiştir. Buralarda dolaşan denizciler, sirenlerin söylediği şarkıdan büyülenip gemilerini kayalıklara doğru sürmüşler ve sirenlere yem olmuşlardır.Sirenler, Achelous'un kızları olarak betimlenmişlerdir. Homeros, sayılarıyla ilgili hiçbir şey söylemese de, sonradan yazarlar hem isimlerine hem de sayılarına değinmişlerdir. Bazen Aglaopheme ve Thelxiepeia adlı iki taneden bahsedilmiş; Peisinoe, Aglaope, ve Thelxiepeia adlı üç tanesinin de sözü geçmiştir. Sayıları genellikle iki ile beş arasında, isimleri de genellikle Thelxiepia/Thelxiope/Thelxinoe, Molpe, Aglaophonos/Aglaope, Pisinoe/Peisinoë, Parthenope, Ligeia, Leucosia, Raidne, ve Teles'tir. Bazı hikâyelere göre, genç Persephone'un oyun arkadaşları olduklarından da bahsedilmiştir. "Siren şarkısı" terimi ise, sirenlerin çok güzel sesleriyle söyleyip denizcileri büyüledikleri, böylece büyülenen denizcileri yedikleri şarkılardır.



Tek Boynuz, Unicorn



Mitolojik tek boynuzlu at. Kafasının ortasından düz bir boynuz çıkar. Saf ve masum olduğuna, kanı içildiğinde kişiyi ölümsüz kıldığına, bu nedenle öldürmenin lanet getireceğine inanılan efsanevi bir hayvan. Latince ismi olan Unicorn; "bir-tek" anlamına gelen uni- ve boynuz anlamına gelen cornus sözcüklerinden türemiştir (Türkçe karşılığı Tekboynuz'dur). Yine bir efsaneye göre, sadece bakire kızların yanına yaklaşır ve bu şekilde yakalanabilir.


Tepegöz
Tek gözlü dev, eski Yunan mitolojisinde Kiklop olarak geçer.
Bir Dede Korkut (Korkut Ata) masalında; kılıcın kesmediği, okun işlemediği bir bedene sahip, yalnızca gözünden zarar verilebilen, çobandan olma, peri kızından doğma canavar. Basat adlı kahraman tarafından öldürülür.

Troll
Troll, İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mitik, insanımsı yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki Ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir. Shetland ve Orkney masallarında, troller trowe olarak anılmıştır. Japonca'da ise troll için kullanılan sözcük tororu`dur.İskandinav edebiyat, sanat ve müziği, romantik dönemden başlayarak bugüne kadar trolleri birçok farklı şekilde adapte ederek, genelde çok büyük kulak ve burunlara sahip bir yerli halk biçiminde, kullanmıştır.

Uylak (Ulak)


Çevresinde inanılan boş inanç yaratığı. Uylakların, geceleri dışarıda dolaşan veya yolculuk eden kimselere musallat olduğuna inanılır. Genellikle kişiye adıyla seslenen, sözle taciz eden, taşlayan, alay eden, sataşan, ürkütücü sözler eden düşsel yaratıklar olarak tanımlanırlar. Tüm bu kötü eylemlere "uylama" dendiği için; eylemi gerçekleştirdiğine inanılan yaratığa da "uylak" denilmiştir. "Uylak"ın üzerinde birleşilmiş, kanıksanmış bir biçimi yoktur. Dönem dönem o denli abartılmışlardır ki, benzer özellikler göstermemelerine rağmen "cin" inancı ile bağdaştırılmıştır. İnsanların gözüne köpek, koyun, kedi ve hatta insan gibi canlıların yanında tabut gibi cisimlerin biçiminde göründükleri söylenir olmuştur.

Uylak üzerine anlatılan anlatılar radyo ve televizyonun yörede yaygınlaşması ile azalmıştır. Buna neden olarak ise eğlence araçlarının olmadığı dönemlerde yöre insanı bu anlatılarla eğlenmesi olarak gösterilmektedir.

Uylak yörede o denli benimsenmiş bir memorattır ki uyalk adı yörede bazı yerleşim birimlerine ön ad olarak eklenmektedir (Uylaklı Kabana gibi.)


Daha çok güney, orta ve doğu Anadolu resminde, masallarında, hikayelerinde rastlanan akıllı ve iyicil olarak tanımlanan bellerinden aşağısı yılan, üstü ise insan, Meran adı verilen doğaüstü yaratıkların başındaki hiç yaşlanmayan, ölünce ruhunun kızına geçtiğine inanılan varlık. Farsça yılanların şahı anlamına gelen "şah-ı meran" dan gelir. Ancak, Şahmeran'a ilişkin tüm efsanevi kayıtlar ve Şahmeran efsanelerine özgü tüm betimlemelerde varlık dişidir. Akdeniz bölgesinin tarsus ilçesinde yaşadığına inanılıyor.

Şahmeran, gittiğinde "bir cuma günü geleceğim" demiş. Bu efsaneyle bize ne öğretilir? Efsaneler, hiçbir zaman boş değildir. Örnek bir efsane de, "Mersin suyla, Adana yalanla, Tarsus yılanla yok olacak." diye bir inanç var. Şahmaran, bir çocuğun koyun otlatırken tesadüfen bir çukuru eşip ordan birden büyüyen bir delikten içeri düşmesiyle ortaya çıkmış. Çocuk, irili ufaklı yılanların ortasına düşer. Her ne hikmetse bağıramaz; ama aslında çok korkuyordur. O sırada bir ses ona seslenerek,"Gel, korkma! Ben istemedikçe onlar sana dokunmazlar. Bas üstlerine ve gel." der. Çocuk, ona doğru gider ve yaklaşır. "Ne arıyorsun burda?" diye sorar Şahmaran. O da, "Kuzum kayıptı. Onu ararken dinleneyim dedim ve bir delikle oynarken buraya düştüm." der. Şahmeran, elini çocuğun sırtına vurup, "Gözlerini kapat!" der ve açtığında çocuk yeryüzünde bulur kendini. Sonra eve gelir ve kimseye anlatmaz. Fakat çocuk, üçüncü gün duş alırken, sırtında beyaz-kara renklerin çıktığını fark eder. Giderek yılana benzer cilt rengi ve anlatır annesine. 1 hafta sonra da ölür.

Diğer bir anlatışa göre de, Şahmaran'ı bir çoban bulur; ama kimseye bahsetmez Fakat birgün iki arkadaşına bahsetmek zorunda kalır. Çünkü sırtında izler çıkmıştır. Ve dilden dile dolaşır. Derken birgün o yörenin hükümdarı hastalanır. Hekimler ne yaparlarsa çare bulamazlar. Bir bilgine danışırlar. O da, "Şahmaran'ın kanını içmeniz gerek; ama şahmaran başı kesilerek ölmesi gerek." der. Onlar da, "Peki onu nasıl bulacağız?"derler. O da, "Onu bir delikanlı biliyor, görmüş. Onu bulsanız, Şahmeran da bulunur." der. "Peki nasıl bulacağız?" sorusuna da,"Onu gören her kimse, Şahmeran onda mutlaka bir iz bırakmıştır." der. Şahmeran ise, gence "Sakın ha, yerimi kimseye söyleme!" diye tembihlemiştir. Şahmeran, çocuktaki mertliği görmüştür zaten ve eklemiştir, "Söylediğin gün, sen ölürsün." demiştir. Askerler, her tarafta bu genci ararlar. İnsanları soyarlar tek tek. Derken çocuğu bulurlar. Sırtındaki işaretten anlarlar. Türlü işkencelere maruz kalan çocuk, konuşmak zorunda kalır. Askerler arkada, çocuk önde, o korkunç esrarengiz mağaraya benzer kapıya gelirler. Ama ne var ki askerler, içeri giremezler. Bir ürperti sarar içlerini. Çocuk, kendisi gider şaşkın bakışlar önünde. Şahmaran, "Neden geldin?" der. Çocuk, "Evet, ama mecburen geldim, işkencelere dayanamadım."der. Şahmeran da, "Korkma, biliyorum." der ve çocuğa kılıç verir. "Önce başımı kes, beynimi sen ye. Kalbimi sök, göm. Kanımı da bırak o aptal içsin." der. Çocuğa cesaret verir ve çocuk bunları yapar. Kral, şahmeranın kanını içer içmez ölür. Çocuksa müthiş bir zekaya kavuşup Lokman Hekim olur ve ilerde de ölüme çare bulacaktır.

İççi

Eski inanışlara göre, her bir dağın, akarsuyun ve ormanın kendi koruyucusu vardır. Aslında sahipler (iyeler) sistemiyle bir çizgide birleşen bu ruhlar iyiliksever olup insanlara yardım ederler. Karşılığında da onlara karşı saygılı davranılmasını isterler. saygısızlık gördükleri zaman da o insana zarar verebilirler. Bu ruhların genel adı "iççi"dir.


Medusa




Abra


Goblin

Deniz Kızı

Arçuri

Mitolojik Yaratıklar Mitolojik Yaratıklar ParanormalTR Azmıç'ın adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay - Balkarların inançlarına göre Şeytâni bir... 4.5 5

Hiç yorum yok:

Copyright © Paranormal Olaylar. All Rights Reserved