Simyanın başından beri bir parçası olan esrar ve din, Rönesans devrinden itibaren önem kazandı. Birçok durumda simya laboratuardan tamamen çıktı ve keşişin hücresine veya filozofun çalışma odasına girdi. On altıncı asır "Filozofların Gül Bahçesi" ("Rosary of Philosophers") başlıklı eserin yazarı "altınımız bilinen altın değildir" yazmıştı. Ruhsal bir disiplin olarak simyanın ünü Rönesans ve Reformasyon devrinde dini ortodoksi ve sosyal düzenin yıkılmasıyla eş zamanlıydı.
Petru Bonu, simyanın ruhsal özelliğini vurgulayan birçok simyagerden biriydi. "Yeni Eşsiz Değerde İnci" ("The New Pearl of Great Price") başlıklı eserinde simyanın Tanrı tarafından insanın maddi refahı için değil, onun ruhsal saadeti için verildiğini yazar. Bu ruhsal simyagerler için simya altının imalatıyla hiç bir ilgisi yoktu (bu uğraşta bulunan simyagerlere "isli empirikler" [“sooty empiricks”] veya "püfleyiciler" [“puffers”] olarak alayacı bir şekilde tanımlamaktadır). Simya reçetelerde bulunan bütün unsurlar - maddenler, metaller, asitler, bileşimler, karışımlar - aslında sadece tekti, simyagerin kendisi. Ateşle arınmaya gereği olan temel maddeydi ve dönüşümü gerçekleştirmek için gerekli asit onun ruhsal rahatsızlığından, bütünsellik ve sükunet arayışından geliyordu. Çeşitli simyasal işlemler kimyasal değişimle ilgili değildi, onlar esrarengiz ruhsal diriliş işlevinin basamaklarıydı. Ruhsal simyagerler sanatın ahlaki ve etik gereklerini sürekli vurguluyorlardı. Örneğin, "Aurora Consurgens" eserinin yazarı simyagerlerin alçak gönüllü, kutsi, iffetli, faziletli, inançlı, hayırsever, ılımlı ve itaatkar olmasını gerektiğini ısrar ederdi. Bunlar pratik simyagerlerden beklenen özellikler değildir. Bunların ruhsal simyagerler tarafından öne sürülmesi simyanın dini yönü ne denli baskın bir hale geldiğini göstermektedir.
Simyanın bir ruhsal disiplin olarak yorumlanması ruhsal simyagerlerin yazılarında simya kavramlarının Hıristiyan dogmalarıyla karıştırılması, bunu tehlikeli bir dini sapma olarak gören birçok kilise mensubunu rahatsız etti. Hıristiyan sembolizmasının en cesur uyarlanmasından biri Hermanstadt'li Nicholas Melchior tarafından simya çalışmasını Hıristiyan kilisenin takdis ayını (Aşai Rabbani) şeklinde açıklamasıydı. Kitabına "Ordinall" (kilise ayın kitabı) adı vererek Norton Melchior'a bir derece öncülük yapmıştı. Heinrich Khunrath (1560—1601) simyanın ruhsal akımının diğer bir timsalini sunuyor. "Ebedi Bilgeliğin Tiyatrosu" ("The Amphitheatre of Eternal Wisdom") eserinde, Khunrath dönüşümü üstadın ruhunda gerçekleşen bir mistik süreç olarak yorumluyor. Simyagerin laboratuarını Lab Oratorium diye tanımlıyor. Khunrath gibi ruhsal simyagerler sık sık filozof taşını her ikisi basit maddeyi dönüştürdüğü için İsa ile eşleştirmektedir. 19. asır simya tarihçisi Hermann Kopp, İsa ile felsefe taşı arasında yapılan benzetmeleri skandal olarak değerlendirmişti ve bu konu üzerinde yazdığı "Der Wasserstein der Weysen" (Die Alchemie in älterer und neuer Zeit, 1886, cilt. 1, sayfa 254) eserinde bu konuya elli sayfa ayırmıştı. Ruhsal simyagerleri felsefe taşını İsa ile eşleştirmekle kalmadılar ve her ikisini kendileriyle eşleştirdiler. Buradaki dini sapma (heresi) açıktır. Luther, hem pratik uygulamaların değeri, hem de Hıristiyan doktrinin doğrulayıcısı olarak simyayı öven yüksek konumlu kilise adamları arasında istisna oluşturanlardandı.
16. ve 17. asırlarda simyagerler fikirlerinin bir çoğunu Rönesans Yeni-Platonculuk ve Hermetizm'den almışlardı. Her üç sistemde dünya ruhsal güçlerinin nebati, hayvani, beşeri ve ruhsal bütün seviyelerde eriştiği tek bir ogranizma olarak görülürdü. Frances Yates insanların çevrelerini anlayabileceği ve kontrol edebileceği konusunda teşvik eden "magus" zihniyetinin nasıl bu fikirlerden geliştiğini çok güzel açıklamıştır. Bu düşünce biçimi Paracelsus'un (1493—1541) yazılarında açıkça görülür. Paracelsus için Tanrı dünyayı kaostan kalsinleme, dondurma, damıtma ve arındırma ile yaratan ilahi simyagerdi. Kimya teoloji, fizik ve tıbbın sırlarını açıklayabilen evrenin anahtarıydı. Simyager yaratılışın sırlarını kavramak için laboratuarındaki reaksiyonları büyük boyutta görmesi gerekirdi.
Petru Bonu, simyanın ruhsal özelliğini vurgulayan birçok simyagerden biriydi. "Yeni Eşsiz Değerde İnci" ("The New Pearl of Great Price") başlıklı eserinde simyanın Tanrı tarafından insanın maddi refahı için değil, onun ruhsal saadeti için verildiğini yazar. Bu ruhsal simyagerler için simya altının imalatıyla hiç bir ilgisi yoktu (bu uğraşta bulunan simyagerlere "isli empirikler" [“sooty empiricks”] veya "püfleyiciler" [“puffers”] olarak alayacı bir şekilde tanımlamaktadır). Simya reçetelerde bulunan bütün unsurlar - maddenler, metaller, asitler, bileşimler, karışımlar - aslında sadece tekti, simyagerin kendisi. Ateşle arınmaya gereği olan temel maddeydi ve dönüşümü gerçekleştirmek için gerekli asit onun ruhsal rahatsızlığından, bütünsellik ve sükunet arayışından geliyordu. Çeşitli simyasal işlemler kimyasal değişimle ilgili değildi, onlar esrarengiz ruhsal diriliş işlevinin basamaklarıydı. Ruhsal simyagerler sanatın ahlaki ve etik gereklerini sürekli vurguluyorlardı. Örneğin, "Aurora Consurgens" eserinin yazarı simyagerlerin alçak gönüllü, kutsi, iffetli, faziletli, inançlı, hayırsever, ılımlı ve itaatkar olmasını gerektiğini ısrar ederdi. Bunlar pratik simyagerlerden beklenen özellikler değildir. Bunların ruhsal simyagerler tarafından öne sürülmesi simyanın dini yönü ne denli baskın bir hale geldiğini göstermektedir.
Simyanın bir ruhsal disiplin olarak yorumlanması ruhsal simyagerlerin yazılarında simya kavramlarının Hıristiyan dogmalarıyla karıştırılması, bunu tehlikeli bir dini sapma olarak gören birçok kilise mensubunu rahatsız etti. Hıristiyan sembolizmasının en cesur uyarlanmasından biri Hermanstadt'li Nicholas Melchior tarafından simya çalışmasını Hıristiyan kilisenin takdis ayını (Aşai Rabbani) şeklinde açıklamasıydı. Kitabına "Ordinall" (kilise ayın kitabı) adı vererek Norton Melchior'a bir derece öncülük yapmıştı. Heinrich Khunrath (1560—1601) simyanın ruhsal akımının diğer bir timsalini sunuyor. "Ebedi Bilgeliğin Tiyatrosu" ("The Amphitheatre of Eternal Wisdom") eserinde, Khunrath dönüşümü üstadın ruhunda gerçekleşen bir mistik süreç olarak yorumluyor. Simyagerin laboratuarını Lab Oratorium diye tanımlıyor. Khunrath gibi ruhsal simyagerler sık sık filozof taşını her ikisi basit maddeyi dönüştürdüğü için İsa ile eşleştirmektedir. 19. asır simya tarihçisi Hermann Kopp, İsa ile felsefe taşı arasında yapılan benzetmeleri skandal olarak değerlendirmişti ve bu konu üzerinde yazdığı "Der Wasserstein der Weysen" (Die Alchemie in älterer und neuer Zeit, 1886, cilt. 1, sayfa 254) eserinde bu konuya elli sayfa ayırmıştı. Ruhsal simyagerleri felsefe taşını İsa ile eşleştirmekle kalmadılar ve her ikisini kendileriyle eşleştirdiler. Buradaki dini sapma (heresi) açıktır. Luther, hem pratik uygulamaların değeri, hem de Hıristiyan doktrinin doğrulayıcısı olarak simyayı öven yüksek konumlu kilise adamları arasında istisna oluşturanlardandı.
16. ve 17. asırlarda simyagerler fikirlerinin bir çoğunu Rönesans Yeni-Platonculuk ve Hermetizm'den almışlardı. Her üç sistemde dünya ruhsal güçlerinin nebati, hayvani, beşeri ve ruhsal bütün seviyelerde eriştiği tek bir ogranizma olarak görülürdü. Frances Yates insanların çevrelerini anlayabileceği ve kontrol edebileceği konusunda teşvik eden "magus" zihniyetinin nasıl bu fikirlerden geliştiğini çok güzel açıklamıştır. Bu düşünce biçimi Paracelsus'un (1493—1541) yazılarında açıkça görülür. Paracelsus için Tanrı dünyayı kaostan kalsinleme, dondurma, damıtma ve arındırma ile yaratan ilahi simyagerdi. Kimya teoloji, fizik ve tıbbın sırlarını açıklayabilen evrenin anahtarıydı. Simyager yaratılışın sırlarını kavramak için laboratuarındaki reaksiyonları büyük boyutta görmesi gerekirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder