Okültizm kelimesinin türkçe karşılığı “gizlibilim, gizlicilik” olarak ifade edilmektedir. Gizli bilimler denilince, eski geleneğin devamını sağlayan ezoterik (batıni) doktrin anlaşılmaktadır.
Okültizm'in daha iyi anlaşılabilmesi için, onun nasıl oluştuğunun bilinmesinde yarar vardır. Geçmiş zamanların büyük düşünürleri, fikirlerini mükemmelleştirmek amacıyla, dünyamızda doğmuş büyük uygarlıklardan ve özellikle de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yararlanmışlardır.
Bu antik çağ uygarlıklarında bilim, başlıca iki ana kısma ayrılırdı:
1- Fiillere dayanan maddi kısım;
2- Prensiplere dayanan fikri kısım.
Bu ikisi arasında birinden diğerine geçiş niteliğinde sayısal bir kısım vardı ki, bu da “Kanunlar”a dayanırdı.
Görülüyor ki, her bilimin bir fizik, bir metafizik ve bir de matematik kısmı vardır. metafizik kısım olmadan, bilim, ölü şeylerin sayılması olurdu. metafizik, tüm bilimlerin canlandırıcı ruhu idi. Buna karşılık fizik kısım da olmasaydı, bu kez fikri kısım sadece hayali bir safhada kalır, dünyaya uygun bir bilgi haline gelemezdi.
Bu üç unsura da sahip olan bilim, gerçek bilimdi. Buna EKSİKSİZ BİLİM, TAM BİLİM denirdi. Tez (fizik), antitez (metafizik) ve sentez (matematik), TAM BİLİM’i meydana getiren üç ana unsurdu.
Fizik ve metafizik akımların kullanılması, ancak sentez ile mümkün olabilmekte ve bu da, uzun ve zorlu bir çalışmayı gerektirmekteydi. Mabetlerdeki gizli mistik çalışmalar sayesinde elde edilebilen bir zihin dinamizmi, bu çalışmalar için elzemdi.
Barbarların istilasını takip eden devirlerde, Batı dünyasının Orta Çağ gizemciliği boyunca süregelmiş ağır tempolu zihinsel gelişimi, en sonunda selameti, her problemi bu üç cepheden inceleyen eski sentezlere başvurmakta buldu.
İstanbul’un Osmanlılar’ın eline geçmesi bu çağı kapadı. Araplar da Batı alemine yayılmaya başladılar.
On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda bir kısım bilim merkezleri, okullar, çalışmaların fizik tarafına yöneldiler. Çünki bu onlara hem daha kullanışlı geliyor, hem de daha az yorucu ve kısa bir çalışma gerektiriyordu. Böylece, insanlığa ait tüm bilimlerin tüm kollarında ayrılıklar başgösterdi. Fikri kısım teolojik öğretim merkezlerine çekilirken, maddi kısım da, tıp üniversitelerinin ve bilim ekollerinin malı oldu.
Zamanla, gerçek çalışmaların ve yüksek bilgilerin tümü, OKÜLT BİLİMLER adı altında karanlığa itildi. Okült bilimler, “müspet” (pozitif) olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Ve ne zaman ki, bu sözü geçen bilimler -ki aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır- kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyacaklar, o zaman kendi esaslarını Okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır.
Bilimlerin iki bölümü arasındaki bu ayrılık toplumlarca da benimsendikten sonra, resmi öğretinin yanı sıra daima bir gizli öğreti de nesilden nesile, inisiye toplulukları tarafından aktarıldı. Bu gizli öğretinin gayretleri, eski TAM BİLİM’in yeniden kurulması yönünde ydi ki, bu da “sentez”den kaynaklanıyordu.
Mabetlerin en gizli bölümlerinde saklı tutulan bu “sentez”, bilimlerin açığa vurulmayan gerçeklerini kendi bünyesinde bulunduruyor ve prensipleri saklamaya yarayan işaretler ve hiyerogliflerle ifade ediliyordu. Okültizm, müspet bilimlerin yerini alıcı değil, onları tamamlayıcıdır. Büyük sayıda fenomenin teori ve pratiğine sahiptir. Kabala uygulamaları, maji, alşimi (simya) ve astroloji bu çalışmaların başlıcalarıdır.
Okült çalışmalarda eski geleneklerin öğrenilmesi ve öğretilmesi esastır. Bu gelenek ve bilgiler başlıca üç esasa dayanmaktadır:
1-Tek Tanrı fikri.
2-Tekrardoğuş.
3-Tekamül.
Bu esaslar üzerine inşa edilmiş inceleme ve araştırma konuları şöyle sıralanabilir:
- Ölüm ötesinde ve berisinde ne vardır?
- Nereden gelip nereye gidiyoruz?
- Bu dünyadaki hayat tarzımız ne olmalıdır?
- Bunun için makul bir ölçü var mıdır?
- Kendi kendimizi ıslah edebilir miyiz?
- Doğa kuvvetlerinden yararlanmayı nasıl başarırız?
- Ölüm ötesi alemlerin yasaları nelerdir?
Okültizm bu soruların en doğru ve kesin cevaplarını verdiğini asla iddia etmez. Bu bir çalışma aracıdır, bir inceleme vasıtasıdır ve eğer hoca talebelerine mutlak gerçeği yakaladıklarını söylüyorsa, bu sadece ve sadece kibir mahsulü boş bir aldatmacadan ibarettir. Okültizm, genelde içimizde doğan bazı soruların çözümünü gösterir. Bu soruların neler olduğunu yukarıda görmüştük. Elde edilen sonuçlar, daima yoğun ve derinlemesine bir deney ve gözlemin sonucu olmalıdır ve bunların, mutlak gerçeğin ta kendisi olduğu hiçbir zaman iddia edilmemelidir. Bu aşamada, okültizmi iki safhada ele alabiliriz:
1- Geleneklerin temelini oluşturan “değişmez kısım”, ki, buna, hangi çağda yaşamış ve hangi köke bağlı olursa olsun, tüm hermetistlerin yazılarında rastlanır.
2- Okültistin, tamamen kendi özel araştırma ve yorumlarına dayanan “kişisel kısım”.
Değişmez kısmı da üç ana noktada inceleyebiliriz:
1- Evrenin tüm planlarında mevcut fiilin esası olan “Üçlü Birlik” (Tri Ünite-Trinite) Kanunu’nun varlığı.
2- Görünen ve görünmeyen evrenin tüm kısımlarını birbirine sıkıca bağlayan “ilişkiler”in varlığı.
3- Görünür alemin ikiz kopyası olan ve varlığının başlıca temelini teşkil eden “görünmez alem”in varlığı. Bu kısımda, kainatta mevcut görünmez varlıklar, doğadaki ve insandaki Okült güçler ve astral alem ile ilgili ezoterik bilgiler ele alınmaktadır.
Konumuza bir giriş şeklinde olan bu bölümü noktalarken, okültizmin üç ana esasını şöyle sıralayabiliriz:
1-Tanrı, İlkeler koymuştur.
2-Doğadaki tüm olaylar, bu İlahi İlkeler dahilinde meydana gelir.
3- İnsan doğadaki olaylarla İlahi İlkeler arasındaki orantıları (sayıları) tanımaya çalışarak yasaları araştırır.
Okültizm'in daha iyi anlaşılabilmesi için, onun nasıl oluştuğunun bilinmesinde yarar vardır. Geçmiş zamanların büyük düşünürleri, fikirlerini mükemmelleştirmek amacıyla, dünyamızda doğmuş büyük uygarlıklardan ve özellikle de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yararlanmışlardır.
Bu antik çağ uygarlıklarında bilim, başlıca iki ana kısma ayrılırdı:
1- Fiillere dayanan maddi kısım;
2- Prensiplere dayanan fikri kısım.
Bu ikisi arasında birinden diğerine geçiş niteliğinde sayısal bir kısım vardı ki, bu da “Kanunlar”a dayanırdı.
Görülüyor ki, her bilimin bir fizik, bir metafizik ve bir de matematik kısmı vardır. metafizik kısım olmadan, bilim, ölü şeylerin sayılması olurdu. metafizik, tüm bilimlerin canlandırıcı ruhu idi. Buna karşılık fizik kısım da olmasaydı, bu kez fikri kısım sadece hayali bir safhada kalır, dünyaya uygun bir bilgi haline gelemezdi.
Bu üç unsura da sahip olan bilim, gerçek bilimdi. Buna EKSİKSİZ BİLİM, TAM BİLİM denirdi. Tez (fizik), antitez (metafizik) ve sentez (matematik), TAM BİLİM’i meydana getiren üç ana unsurdu.
Fizik ve metafizik akımların kullanılması, ancak sentez ile mümkün olabilmekte ve bu da, uzun ve zorlu bir çalışmayı gerektirmekteydi. Mabetlerdeki gizli mistik çalışmalar sayesinde elde edilebilen bir zihin dinamizmi, bu çalışmalar için elzemdi.
Barbarların istilasını takip eden devirlerde, Batı dünyasının Orta Çağ gizemciliği boyunca süregelmiş ağır tempolu zihinsel gelişimi, en sonunda selameti, her problemi bu üç cepheden inceleyen eski sentezlere başvurmakta buldu.
İstanbul’un Osmanlılar’ın eline geçmesi bu çağı kapadı. Araplar da Batı alemine yayılmaya başladılar.
On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda bir kısım bilim merkezleri, okullar, çalışmaların fizik tarafına yöneldiler. Çünki bu onlara hem daha kullanışlı geliyor, hem de daha az yorucu ve kısa bir çalışma gerektiriyordu. Böylece, insanlığa ait tüm bilimlerin tüm kollarında ayrılıklar başgösterdi. Fikri kısım teolojik öğretim merkezlerine çekilirken, maddi kısım da, tıp üniversitelerinin ve bilim ekollerinin malı oldu.
Zamanla, gerçek çalışmaların ve yüksek bilgilerin tümü, OKÜLT BİLİMLER adı altında karanlığa itildi. Okült bilimler, “müspet” (pozitif) olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Ve ne zaman ki, bu sözü geçen bilimler -ki aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır- kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyacaklar, o zaman kendi esaslarını Okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır.
Bilimlerin iki bölümü arasındaki bu ayrılık toplumlarca da benimsendikten sonra, resmi öğretinin yanı sıra daima bir gizli öğreti de nesilden nesile, inisiye toplulukları tarafından aktarıldı. Bu gizli öğretinin gayretleri, eski TAM BİLİM’in yeniden kurulması yönünde ydi ki, bu da “sentez”den kaynaklanıyordu.
Mabetlerin en gizli bölümlerinde saklı tutulan bu “sentez”, bilimlerin açığa vurulmayan gerçeklerini kendi bünyesinde bulunduruyor ve prensipleri saklamaya yarayan işaretler ve hiyerogliflerle ifade ediliyordu. Okültizm, müspet bilimlerin yerini alıcı değil, onları tamamlayıcıdır. Büyük sayıda fenomenin teori ve pratiğine sahiptir. Kabala uygulamaları, maji, alşimi (simya) ve astroloji bu çalışmaların başlıcalarıdır.
Okült çalışmalarda eski geleneklerin öğrenilmesi ve öğretilmesi esastır. Bu gelenek ve bilgiler başlıca üç esasa dayanmaktadır:
1-Tek Tanrı fikri.
2-Tekrardoğuş.
3-Tekamül.
Bu esaslar üzerine inşa edilmiş inceleme ve araştırma konuları şöyle sıralanabilir:
- Ölüm ötesinde ve berisinde ne vardır?
- Nereden gelip nereye gidiyoruz?
- Bu dünyadaki hayat tarzımız ne olmalıdır?
- Bunun için makul bir ölçü var mıdır?
- Kendi kendimizi ıslah edebilir miyiz?
- Doğa kuvvetlerinden yararlanmayı nasıl başarırız?
- Ölüm ötesi alemlerin yasaları nelerdir?
Okültizm bu soruların en doğru ve kesin cevaplarını verdiğini asla iddia etmez. Bu bir çalışma aracıdır, bir inceleme vasıtasıdır ve eğer hoca talebelerine mutlak gerçeği yakaladıklarını söylüyorsa, bu sadece ve sadece kibir mahsulü boş bir aldatmacadan ibarettir. Okültizm, genelde içimizde doğan bazı soruların çözümünü gösterir. Bu soruların neler olduğunu yukarıda görmüştük. Elde edilen sonuçlar, daima yoğun ve derinlemesine bir deney ve gözlemin sonucu olmalıdır ve bunların, mutlak gerçeğin ta kendisi olduğu hiçbir zaman iddia edilmemelidir. Bu aşamada, okültizmi iki safhada ele alabiliriz:
1- Geleneklerin temelini oluşturan “değişmez kısım”, ki, buna, hangi çağda yaşamış ve hangi köke bağlı olursa olsun, tüm hermetistlerin yazılarında rastlanır.
2- Okültistin, tamamen kendi özel araştırma ve yorumlarına dayanan “kişisel kısım”.
Değişmez kısmı da üç ana noktada inceleyebiliriz:
1- Evrenin tüm planlarında mevcut fiilin esası olan “Üçlü Birlik” (Tri Ünite-Trinite) Kanunu’nun varlığı.
2- Görünen ve görünmeyen evrenin tüm kısımlarını birbirine sıkıca bağlayan “ilişkiler”in varlığı.
3- Görünür alemin ikiz kopyası olan ve varlığının başlıca temelini teşkil eden “görünmez alem”in varlığı. Bu kısımda, kainatta mevcut görünmez varlıklar, doğadaki ve insandaki Okült güçler ve astral alem ile ilgili ezoterik bilgiler ele alınmaktadır.
Konumuza bir giriş şeklinde olan bu bölümü noktalarken, okültizmin üç ana esasını şöyle sıralayabiliriz:
1-Tanrı, İlkeler koymuştur.
2-Doğadaki tüm olaylar, bu İlahi İlkeler dahilinde meydana gelir.
3- İnsan doğadaki olaylarla İlahi İlkeler arasındaki orantıları (sayıları) tanımaya çalışarak yasaları araştırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder