Ortaçağın sonlarından itibaren Avrupa'da Manyetizma ve insan manyetizması gibi şeylerden bahsedilmeye başlanmıştı. Şüphesiz ki, manyetizma denilen şey Hindistan'da ve Orta Doğu'da çok daha eski dönemlerden beri bilinen birşeydi ve uygarlığın her şekli gibi Manyetizma bilgi ve uyguylamaları da Avrupa'ya doğudan gelmişti. Bu aslında doğru birşeydir fakat manyetizma kullanılışı ve deneme yanılma yoluyla edinilen bazı bilgiler Avrupa'da da eski çok eski dönemlerden beri bilinirdi.
Mesela Hıristiyanlık öncesi Ingiltere'de Pagan dinlerin rahip ve rahibeleri bu enerjik durumun farkındaydılar. Druidler konuya hakimdiler fakat Hıristiyan kilisesi Avrupa'ya hakim olup eski dinlerin izleyicilerini şeytana tapma bahanesi ile yakıp, bütün bilgileri yok ettikten sonra elde pek birşey kalmadı ki, yazılı belge zaten ya yoktu ya da yok denecek kadar azdı. Çok daha sonra aynı bilgiler doğudan bir daha geldiler. (İnsanlık olarak en büyük şansımız, Hırıstiyanlık ve Müslümanlığın Japonya, Çin, Tibet ve Hindistan gibi ülkelere, Avrupa ve Orta Doğudaki kadar hızlı ve yaygın şekilde girmemesidir. Öyle olsaydı Hıristiyanlar bütün Rahip ve bilim adamlarını Şeytan'a tapıyor diye yakıp, Eski tanrıları demon ilan edip, eski tapınakları yıkarken, Müslümanlar da bulabildikleri bütün belgeleri "İçindekiler Kur-an'da varsa gereksizdir, yoksa hepsi batıldır" diye imha edip insanları kılıç zoruyla Müslüman yaparlardı ve kabul etmeyenleri de günümüzdeki gibi öldürürlerdi ve sonuç olarak, elimizde bugün bulunan hiç bir bilgi ve belge kalmazdı). Bizim buradaki ele alış amacımıza göre bu gibi şeyleri kim ne zaman yapmış, nasıl öğrenmiş konunun tarihçesi nedir gibi şeyler önem taşımamaktadır ve konuları daha derin ve özgün şekilde öğrenmek isteyen herkes bir sürü kaynak bulabilir. Bize göre önemli olan Zanshin'in nasıl ve ne amaçlarla kullanıldığıdır.
Manyetizma, ilk önceleri Büyücülerin insanları etki altına almak, manyetik uyku durumuna sokmak ya da uyku durumuna sokmadan da, kendi isteklerini kabul ettirmek için kullandıkları bir şeydi. Daha sonraları insan manyetizması ismiyle incelenmeye başlandı. Tedavi amacıyla kullanıldı. Mesela olayın ilk ciddi araştırmacılarından birisi (1800'lerde) bir fıçıya su doldurup, suyun içine de bir çok demir çubuk koyup, suyu manyetize ediyordu. Yani ellerini suya sokarak ya da üzerinde tutarak konsantre olup suya enerji veriyordu. Sonra bu fıçıdan uzatılan bazı bakır çubuklar çevresine toplanan hastalara tuturuluyordu. Bu tedaviyi izleyen hastaların sağlıklarına kavuşma yüzdesi de oldukça yüksekti. Tabii bu deneyi yapan doktor daha önceleri hastaları tek tek manyetize ederek şifa verme deneyleri yapmış, sonunda bir klinik açmış ve kalabalığa aynı anda manyetik etki verebilmek amacıyla su ve demir çubukları manyetize etme yöntemini geliştirmişti.
Burada anlatılan, su ve içindeki demir çubukların manyetize edilip, manyetik enerjiyi tutabilmeleri deyim yerindeyse bir tür psikokinetik akü haline gelmesini yukarda bahsedilen, Samuri'nin kılıcını kendi ruhsal enerjisi ile doldurması durumuyla karşılaştırırsak arada fazla bir fark olmadığını görürüz.
Hemen hemen aynı dönemlere manyetizma ile isanların uyku durumuna ve telkine açık hale sokuldukları bilimsel çevreler tarafından kabul edilip, incelenmeye başlandı (Bak: "Tatbikat ve Nazariyatı ile Hipnotizma" Nöro Psikiyatr Dr. Recep Doksat. Kader basımevi İsatnbul 19662. "İpnotizma ve Telkin" Ergün Arıkdal. Ruh ve Madde yayınları İstanbul 1963). Bu işlem şu şekilde uygulanıyordu: Denek bir koltuğa rahat bir şekilde oturtuluyor, manyetizör karşısında duruyordu. Manyetizör önce ellerini açıp deneğin başının üzerinde tutuyor, sonra "Pas" (Geçiş, anlamında. Fransızca'dan alınmış bir terim) yapmak olarak tabir edilen şekilde ellerini deneğin göğsünün üzerinden geçirip, dizlerine kadar indiriyordu. Tabii eller hastaya temas etmiyordu. Söz konusu pas yapmanın çeşitli teknikleri vardı. Gerekirse deneğin elleri de tutulabiliyordu. Sonuçta bir süre sonra denek, manyetik uykuya girip telkinlere açık hale geliyordu.
Daha sonraları uyutma işlemi sırasında, pas yaparken aynı zamanda sesli telkinler de verilerek denenmeye başlandı ve bu da başarılı oldu. Zamanla bazı manyatizörler sahneye çıkıp, gösteri sanatçısı olarak çalıştılar, gösteriler yapmaya, seyircilerin arasından seçtikleri gönüllüleri uyutmaya başladılar. Aynı zamanlarda da doktorlar manyetizmayı daha ciddi olarak ele aldılar ve hastaların, ellerle pas yapılmadan da uyutulabildiğini farkettiler. Hastanın karşısında oturuluyor ve sadece konuşarak telkin verip, uyutuluyordu. Bundan da modern Hipnotizma yöntemleri doğdu.
Psikiytri Hipnoz olgusuna değişik izahlar getirdi. İddiaya göre Hipnotizör sadece konuşup yol gösteriyor ve hasta da telkin altında kalıp, psikolojik olarak uyuyor yani bir noktada Hipnozu kendi kendine yapıyordu. Durum sadece psikolojik bir olguydu. Tabii ki, bu izahlar bilim adamlarının bilimsel yobazlıkları ile, bilmedikleri birşeyler olduğunu kabul etmeme kompleksindendi. Kabul ederlerse maddenin dışında ruhsal şeylerin olduklarnı da kabul edecekler ve sonuçta olay mistisizme kayacaktı.
Aslında manyetizma sırasında ellerle pas yapılması ya da kişinin yanına oturup kişiye sözlü telkin yapılması önemli değildi çünkü olayı gerçekleştirmekte en büyük rolü oynayan şey, hastayı ele geçirip, sarmalayan ve uyuşturup, Hipnoza sokan, Hipnotizörün Zanshin'i idi. Bazı kimseler çeşitli amaçlarla Hipnoz olmayı kendileri isterler. Bazı kişiler aptalca bir meydan okuma içine girip, Hipnoz olmayacaklarını ileriye sürerler ve uyumama gayreti içinde olurlar. Bazı kimseler de uyumak isterler fakat korkudan bir türlü uyuyamazlar. Bu durumlarda meydan okuyanın Zanshin'i uyanıp, Hipnotizörün Zanshin'ini durdurmaya çalışıyordu. Korkan kişi de kendi korkusundan motive olarak aynı şeyi yapmış oluyordu ya da oluyor. Sonuçta bu gibi kimselerin bazıları zayıf bir Zanshin sahibi oldukları için uyuyorlar, bazılarıysa direnebiliyorlar. Ancak kesin birşey var ki o da Hipnotik durumu sağlayan şey, Hipnotizörün Zanshin'idir.
Bu noktada, Yukardaki sayfalarda neden Zanshin için "Saldırgan ruhsal enerji" dediğimizi açıklayabiliriz. Zanshin durumunun saldırganlığının sadece savaşla durumuyla ilgili olmadığını söylemiştik. Burada görüldüğü gibi Hipnoz yapılması da, başka bir insanın zihnine ve ruhsal enerjisine dışarıdan yapılan bir etkidir. Hipnoza giren kişi bu işi kendisi gönüllü olarak istemiş ve kendini buna açmış bile olsa dıştan gelen her durum ister şifa niyeti ile ister başka bir niyetle olsun hiç farketmeksizin saldırgan bir durumdur. Çünkü birisi pasif kalırken birisi ne ne niyetle olursa olsun ona baskı yapmakta ve hakim olmaktadır. Anlaşılacağı gibi saldırgan durum savaş durumlarını anlatan bir deyim değildir.
Mesela Hıristiyanlık öncesi Ingiltere'de Pagan dinlerin rahip ve rahibeleri bu enerjik durumun farkındaydılar. Druidler konuya hakimdiler fakat Hıristiyan kilisesi Avrupa'ya hakim olup eski dinlerin izleyicilerini şeytana tapma bahanesi ile yakıp, bütün bilgileri yok ettikten sonra elde pek birşey kalmadı ki, yazılı belge zaten ya yoktu ya da yok denecek kadar azdı. Çok daha sonra aynı bilgiler doğudan bir daha geldiler. (İnsanlık olarak en büyük şansımız, Hırıstiyanlık ve Müslümanlığın Japonya, Çin, Tibet ve Hindistan gibi ülkelere, Avrupa ve Orta Doğudaki kadar hızlı ve yaygın şekilde girmemesidir. Öyle olsaydı Hıristiyanlar bütün Rahip ve bilim adamlarını Şeytan'a tapıyor diye yakıp, Eski tanrıları demon ilan edip, eski tapınakları yıkarken, Müslümanlar da bulabildikleri bütün belgeleri "İçindekiler Kur-an'da varsa gereksizdir, yoksa hepsi batıldır" diye imha edip insanları kılıç zoruyla Müslüman yaparlardı ve kabul etmeyenleri de günümüzdeki gibi öldürürlerdi ve sonuç olarak, elimizde bugün bulunan hiç bir bilgi ve belge kalmazdı). Bizim buradaki ele alış amacımıza göre bu gibi şeyleri kim ne zaman yapmış, nasıl öğrenmiş konunun tarihçesi nedir gibi şeyler önem taşımamaktadır ve konuları daha derin ve özgün şekilde öğrenmek isteyen herkes bir sürü kaynak bulabilir. Bize göre önemli olan Zanshin'in nasıl ve ne amaçlarla kullanıldığıdır.
Manyetizma, ilk önceleri Büyücülerin insanları etki altına almak, manyetik uyku durumuna sokmak ya da uyku durumuna sokmadan da, kendi isteklerini kabul ettirmek için kullandıkları bir şeydi. Daha sonraları insan manyetizması ismiyle incelenmeye başlandı. Tedavi amacıyla kullanıldı. Mesela olayın ilk ciddi araştırmacılarından birisi (1800'lerde) bir fıçıya su doldurup, suyun içine de bir çok demir çubuk koyup, suyu manyetize ediyordu. Yani ellerini suya sokarak ya da üzerinde tutarak konsantre olup suya enerji veriyordu. Sonra bu fıçıdan uzatılan bazı bakır çubuklar çevresine toplanan hastalara tuturuluyordu. Bu tedaviyi izleyen hastaların sağlıklarına kavuşma yüzdesi de oldukça yüksekti. Tabii bu deneyi yapan doktor daha önceleri hastaları tek tek manyetize ederek şifa verme deneyleri yapmış, sonunda bir klinik açmış ve kalabalığa aynı anda manyetik etki verebilmek amacıyla su ve demir çubukları manyetize etme yöntemini geliştirmişti.
Burada anlatılan, su ve içindeki demir çubukların manyetize edilip, manyetik enerjiyi tutabilmeleri deyim yerindeyse bir tür psikokinetik akü haline gelmesini yukarda bahsedilen, Samuri'nin kılıcını kendi ruhsal enerjisi ile doldurması durumuyla karşılaştırırsak arada fazla bir fark olmadığını görürüz.
Hemen hemen aynı dönemlere manyetizma ile isanların uyku durumuna ve telkine açık hale sokuldukları bilimsel çevreler tarafından kabul edilip, incelenmeye başlandı (Bak: "Tatbikat ve Nazariyatı ile Hipnotizma" Nöro Psikiyatr Dr. Recep Doksat. Kader basımevi İsatnbul 19662. "İpnotizma ve Telkin" Ergün Arıkdal. Ruh ve Madde yayınları İstanbul 1963). Bu işlem şu şekilde uygulanıyordu: Denek bir koltuğa rahat bir şekilde oturtuluyor, manyetizör karşısında duruyordu. Manyetizör önce ellerini açıp deneğin başının üzerinde tutuyor, sonra "Pas" (Geçiş, anlamında. Fransızca'dan alınmış bir terim) yapmak olarak tabir edilen şekilde ellerini deneğin göğsünün üzerinden geçirip, dizlerine kadar indiriyordu. Tabii eller hastaya temas etmiyordu. Söz konusu pas yapmanın çeşitli teknikleri vardı. Gerekirse deneğin elleri de tutulabiliyordu. Sonuçta bir süre sonra denek, manyetik uykuya girip telkinlere açık hale geliyordu.
Daha sonraları uyutma işlemi sırasında, pas yaparken aynı zamanda sesli telkinler de verilerek denenmeye başlandı ve bu da başarılı oldu. Zamanla bazı manyatizörler sahneye çıkıp, gösteri sanatçısı olarak çalıştılar, gösteriler yapmaya, seyircilerin arasından seçtikleri gönüllüleri uyutmaya başladılar. Aynı zamanlarda da doktorlar manyetizmayı daha ciddi olarak ele aldılar ve hastaların, ellerle pas yapılmadan da uyutulabildiğini farkettiler. Hastanın karşısında oturuluyor ve sadece konuşarak telkin verip, uyutuluyordu. Bundan da modern Hipnotizma yöntemleri doğdu.
Psikiytri Hipnoz olgusuna değişik izahlar getirdi. İddiaya göre Hipnotizör sadece konuşup yol gösteriyor ve hasta da telkin altında kalıp, psikolojik olarak uyuyor yani bir noktada Hipnozu kendi kendine yapıyordu. Durum sadece psikolojik bir olguydu. Tabii ki, bu izahlar bilim adamlarının bilimsel yobazlıkları ile, bilmedikleri birşeyler olduğunu kabul etmeme kompleksindendi. Kabul ederlerse maddenin dışında ruhsal şeylerin olduklarnı da kabul edecekler ve sonuçta olay mistisizme kayacaktı.
Aslında manyetizma sırasında ellerle pas yapılması ya da kişinin yanına oturup kişiye sözlü telkin yapılması önemli değildi çünkü olayı gerçekleştirmekte en büyük rolü oynayan şey, hastayı ele geçirip, sarmalayan ve uyuşturup, Hipnoza sokan, Hipnotizörün Zanshin'i idi. Bazı kimseler çeşitli amaçlarla Hipnoz olmayı kendileri isterler. Bazı kişiler aptalca bir meydan okuma içine girip, Hipnoz olmayacaklarını ileriye sürerler ve uyumama gayreti içinde olurlar. Bazı kimseler de uyumak isterler fakat korkudan bir türlü uyuyamazlar. Bu durumlarda meydan okuyanın Zanshin'i uyanıp, Hipnotizörün Zanshin'ini durdurmaya çalışıyordu. Korkan kişi de kendi korkusundan motive olarak aynı şeyi yapmış oluyordu ya da oluyor. Sonuçta bu gibi kimselerin bazıları zayıf bir Zanshin sahibi oldukları için uyuyorlar, bazılarıysa direnebiliyorlar. Ancak kesin birşey var ki o da Hipnotik durumu sağlayan şey, Hipnotizörün Zanshin'idir.
Bu noktada, Yukardaki sayfalarda neden Zanshin için "Saldırgan ruhsal enerji" dediğimizi açıklayabiliriz. Zanshin durumunun saldırganlığının sadece savaşla durumuyla ilgili olmadığını söylemiştik. Burada görüldüğü gibi Hipnoz yapılması da, başka bir insanın zihnine ve ruhsal enerjisine dışarıdan yapılan bir etkidir. Hipnoza giren kişi bu işi kendisi gönüllü olarak istemiş ve kendini buna açmış bile olsa dıştan gelen her durum ister şifa niyeti ile ister başka bir niyetle olsun hiç farketmeksizin saldırgan bir durumdur. Çünkü birisi pasif kalırken birisi ne ne niyetle olursa olsun ona baskı yapmakta ve hakim olmaktadır. Anlaşılacağı gibi saldırgan durum savaş durumlarını anlatan bir deyim değildir.
1 yorum:
Cok dogru bi tesbit kuru telkinle hipnoz olmadigi gercegini anlatmaniz.fakat oto hipnoz ozman gercek bir hipnoz gibi degil demek oluyor bu dpgrumu.
Yorum Gönder