Ku Klux Klan, 1860'larda Tennessee'de İskoç ritine bağlı bir grup mason tarafından kurulmuştur. Örgüte katılanlar arasında da, iç savaş öncesi kurulmuş olan "Knights of the Golden Circle" (Altın Çember Şövalyeleri) adlı mason locasının üyelerinin çokluğu dikkat çeker. Hem Knights of the Golden Circle hem de Ku Klux Klan örgütlerinin en büyük finansal destekçileri ise B'nai B'rith üyesi ünlü Yahudi finansör Judah P. Benjamin'dir. (Encyclopaedia Judaica, vol. 14, s.19)
Amerikalı tarihçi John J. Robinson da, masonluğun kökenlerini konu edindiği Born in Blood: The Lost Secrets of Freemasonary adlı kitabında Klan'ın masonik özelliğine değinir. Robinson'ın yazdığına göre, iç savaşı kaybeden bir grup güneyli, zenci özgürlüğüne karşı savaşmak için gizli bir örgüt kurmaya karar verir. Bu güneylilerin çok büyük bölümü masondur ve beyaz egemenliğini korumak için kurdukları örgütü de masonik ritlere uygun olarak şekillendirirler. Locanın sembolü olan "çember"i yeni kurdukları örgütün toplantılarına da uygularlar. Bu nedenle de örgütlerini ifade etmek için "çember"in Yunancadaki karşılığı olan "kuklos" sözcüğünü kullanırlar. "Kuklos" bir süre sonra, "Ku Klux" haline gelir ve örgütün adı da "Ku Klux Örgütü" anlamına gelen "Ku Klux Klan"a dönüşür. Masonluktaki pek çok sembol ve ritüel Klan'a da aktarılır; el işaretleri, gizli şifreler, el sıkışırken verilen sinyaller ve kutsal yeminler... Robinson'ın yazdığına göre, ilk yıllarda bazı Ku Klux Klan üyeleri, Klan ile masonluk arasındaki ilişkiyi açıkça ilan etmişlerdir. (Encyclopaedia Judaica, vol. 11, s. 584.) Robinson, Klan'ın 1930'lu yıllardaki hızlı yükselişinin de, Katolikler tarafından doğrudan masonluğun bir etkisi olarak yorumlandığına dikkat çeker. (Katolikler, Klan'ın siyahlardan sonra bir ikinci hedefi olmuşlardır.)
Masonluğun Ku Klux Klan'ın kurucusu olması, locaların siyah insanlara karşı takındığı geleneksel antipatik tavrı da açıklamaktadır. Robinson'ın yazdığına göre, masonlar aralarına siyahları kabul etmemek konusunda genellikle çok hassastırlar ve örgütteki siyahların sayısı, tüm üyelerin yüzde biri kadar bile değildir. Bunun yanısıra, günümüzde Amerika'da yalnızca zencilerin üye olduğu bazı mason locaları vardır; ama bunlar beyaz masonlar tarafından kabul görmemektedirler. (Encyclopaedia Judaica, vol. 14, ss. 108-109)
Masonluk ve B'nai B'rith arasındaki ittifak, Ku Klux Klan gibi örgütlerle de sürmüştür ve halen de sürmektedir. Ancak 1913 yılında B'nai B'rith kendi bünyesinde yeni bir örgüt kurmuş ve az önce değindiklerimize benzer kirli işleri de bu örgüte devretmiştir. Bu örgüt, "Anti-Defamation League of B'nai B'rith", yani "B'nai B'rith'in Aşağılanmaya Karşı Direnme Birliği" adını taşır. Kısaca ADL olarak bilinen örgüt, antisemitizmle savaş adı altında bir tür "düşünce polisi" işlevi görmektedir. B'nai B'rith'in masonlukla olan geleneksel ittifakını da asıl olarak ADL sürdürmektedir.
Amerikalı tarihçi John J. Robinson da, masonluğun kökenlerini konu edindiği Born in Blood: The Lost Secrets of Freemasonary adlı kitabında Klan'ın masonik özelliğine değinir. Robinson'ın yazdığına göre, iç savaşı kaybeden bir grup güneyli, zenci özgürlüğüne karşı savaşmak için gizli bir örgüt kurmaya karar verir. Bu güneylilerin çok büyük bölümü masondur ve beyaz egemenliğini korumak için kurdukları örgütü de masonik ritlere uygun olarak şekillendirirler. Locanın sembolü olan "çember"i yeni kurdukları örgütün toplantılarına da uygularlar. Bu nedenle de örgütlerini ifade etmek için "çember"in Yunancadaki karşılığı olan "kuklos" sözcüğünü kullanırlar. "Kuklos" bir süre sonra, "Ku Klux" haline gelir ve örgütün adı da "Ku Klux Örgütü" anlamına gelen "Ku Klux Klan"a dönüşür. Masonluktaki pek çok sembol ve ritüel Klan'a da aktarılır; el işaretleri, gizli şifreler, el sıkışırken verilen sinyaller ve kutsal yeminler... Robinson'ın yazdığına göre, ilk yıllarda bazı Ku Klux Klan üyeleri, Klan ile masonluk arasındaki ilişkiyi açıkça ilan etmişlerdir. (Encyclopaedia Judaica, vol. 11, s. 584.) Robinson, Klan'ın 1930'lu yıllardaki hızlı yükselişinin de, Katolikler tarafından doğrudan masonluğun bir etkisi olarak yorumlandığına dikkat çeker. (Katolikler, Klan'ın siyahlardan sonra bir ikinci hedefi olmuşlardır.)
Masonluğun Ku Klux Klan'ın kurucusu olması, locaların siyah insanlara karşı takındığı geleneksel antipatik tavrı da açıklamaktadır. Robinson'ın yazdığına göre, masonlar aralarına siyahları kabul etmemek konusunda genellikle çok hassastırlar ve örgütteki siyahların sayısı, tüm üyelerin yüzde biri kadar bile değildir. Bunun yanısıra, günümüzde Amerika'da yalnızca zencilerin üye olduğu bazı mason locaları vardır; ama bunlar beyaz masonlar tarafından kabul görmemektedirler. (Encyclopaedia Judaica, vol. 14, ss. 108-109)
Masonluk ve B'nai B'rith arasındaki ittifak, Ku Klux Klan gibi örgütlerle de sürmüştür ve halen de sürmektedir. Ancak 1913 yılında B'nai B'rith kendi bünyesinde yeni bir örgüt kurmuş ve az önce değindiklerimize benzer kirli işleri de bu örgüte devretmiştir. Bu örgüt, "Anti-Defamation League of B'nai B'rith", yani "B'nai B'rith'in Aşağılanmaya Karşı Direnme Birliği" adını taşır. Kısaca ADL olarak bilinen örgüt, antisemitizmle savaş adı altında bir tür "düşünce polisi" işlevi görmektedir. B'nai B'rith'in masonlukla olan geleneksel ittifakını da asıl olarak ADL sürdürmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder