Kral Midas, efsanede olduğu kadar tarih ve arkeoloji kaynaklarında da adı geçen bir Phrygia kralıdır. Phrygia'da bulunmuş birçok anıtlar bugün de onun adını taşır, birçok efsane ve masallar anısını yansıtır. Bu efsanelerin hepsi bölgeye özgü nitelikte ve Ana Tanrıça Kybele'nin kültüyle ilgili görünmektedir.
Herodot'a göre Midas, Phrygia'nın birinci kralı ve Gordium'un kurucusu sayılan Gordias'ın oğludur. Gordias'ın Ana Tanrıça ile birleşmesinden doğduğu söylenen Midas büyüyünce Kybele'nin başrahibi olmuş ve tanrıçanın Pessinus'taki büyük tapınağını kurmuş.
Midas'm ilişkisi yalnız Kybele ile de değildir, Kybele gibi Anadolu toprağına özgü şarap tanrısı Dionysos'a da yakından bağlıdır.
Midas üstüne anlatılan efsanelerin hepsinde bu Phrygia kralı Dionysos'un bağışladığı nimetlerden fazlasıyla pay almış, tanrının peşinden giden alaya karışmış, sırlarına ermiş, yoluna baş koymuş ve bölgesel törelerini savunan bir kişi olarak canlandırılmaktadır. Bu efsanelerin yalnız Phrygia'yı değil, Lydia ve Karia gibi Ege'nin geniş bir bölgesini kapladıkları da dikkati çeker.
Ovidius'un "Değişimler"de anlattığı bir efsanesi şöyledir: Silenos tanrı Dionysos'un alayında ihtiyar, sarhoş bir satyr'dir, bir gün tanrı Phrygia ve Lydia dağ ve koruluklarında dolaştığı sırada Silenos uyuyakalır ve Bakkhalarla Satyr'ler onu sızdığı yerde bırakarak uzaklaşırlar. Köylüler onu bulur ve boynunda taşıdığı çiçek çelenkleriyle bağlayarak kral Midas'a götürürler. Bakkha sırlarına ermiş olan Midas Silenos'u hemen tanır ve onu on gün, on gece sarayında konuklayıp yedirir, içirir, sonra da ihtiyar yoldaşını tanrıya götürür, verir. Dionysos buna o kadar sevinir ki Midas'a dilediğini vereceğini söyler.
Midas da her dokunduğu şeyin altın olmasını diler. Tanrı bu dileğin ne kadar yersiz ve tehlikeli olduğunu anlar, ama söz vermiştir bir kere. Midas sarayına dönerken yolda kopardığı bir dal altın olur, yerden topladığı bir çakıl taşı altın olur, kopardığı bir buğday başağından altın taneleri dökülür, buna fazlasıyla sevinir, ne var ki sofrasına oturup ekmeği ağzına götürüp, şarabı dudaklarına dendirince ekmek de, şarap da altın külçesine dönüşür ve bu böyle gider, ta ki kral dileğinden vazgeçip tanrıya bir daha yakarsın. Bakkhos Midas'ı bağışlar, ona Sardes'e gitmesini, Paktolos (Şart) deresinin kaynağına dek çıkmasını ve topraktan fışkıran sularla başını ve ellerini yıkamasını buyurur. Kral da öyle yapar ve ırmak sularında arınır, ama o gün bugün Paktolos altın pulları sürüklemektedir, altın diyarı Sardes'in zenginliği de oradan.
Plutarkhos bu efsaneyi biraz başka biçimde anlatır: Midas ülkesinin uzak bir ilini gezmeye gitmiş, bir çölün ortasına düşmüş, içecek bir damla su bulamamış, Toprak Ana acımış ona, çölün ortasında bir kaynak fışkırtmış, ama Midas kaynağa yaklaşıp su içmeye yeltenince suyun altına dönüştüğünü görmüş. Bu kez kral tanrı Dionysos'a yakarmış, Dionysos da kaynaktan saydam bir su akmasını sağlamış. Bu kaynağa Midas Pınarı denmiş.
Kral Midas'ı asıl ünlü kılan masal kulaklarıyla ilgili masaldır. Ovidius bunu tanrı Pan'ın Apollon'la yarışmasına atıf yaparak anlatır, başka efsanelerde Apollon'la yanşan Pan değil, Marsyas'tır. Kral Midas bir gün Tmolos (Bozdağ) dağının yamaçlarında dolaşırken Apollon'la Pan'ın (ya da Marsyas'ın) yarıştıklarını ve bu yarışmaya yargıç olarak dağ tanrısı Tmolos'u seçtiklerini görür. Midas Apollon'un lyra'sını da, Pan'ın (ya da Marsyas'ın) kavalını da dinler. Ne yapsın ki kaval sesini daha çok beğenir.
Bozdağ eteklerinde bir dolaştınız mı, Sardes tapınağının karşısında yükselen o bakır rengi dağa hiç baktınız mı bilmem, ama oranın havasını, çevresini biliyorsanız, siz de Apollon'un sazına değil, Marsyas'ın kavalına ödül verirsiniz eminim. O çevreye başka ses yakışmaz çünkü, doğa kıvır kıvır koyun sürülerini de, kavalıyla çobanını da kendiliğinden yaratır gibidir. Her neyse Tmolos Apollon'a vermiş ödülü, ama yarışmaya tanık olan Midas hiç gerekmezken kavalı daha çok beğendiğini söylemiş.
Apollon tanrı cezayı Marsyas'a vermiş, ama Midas'tan da öcünü almış: Kralın kulaklarını uzatıp uzatıp eşek kulacına çevirmiş. Midas eşek kulaklarını Phrygialıların sivri külahı altında bir süre gizlemiş olsa gerek, berberi olmasa, belki sonuna dek gizleyebilecekti, ama her gün saçını, sakalını tıraş eden berber görmüş eşek kulaklarını, kimseye açmadığı bu sırdan kurtulmak için toprağa bir delik kazmış ve içine eğilerek, "Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır" diye fısıldamış. Ama kazma vurduğu yerin çevresinde ossaat otlar, kamışlar bitmiş, bunlar yel estikçe dile gelerek, "Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır" diye yankılanmaya başlamışlar.
Midas kulaklarından korkmakta, utanmaktadır, ama ne zaman ki bu korkuyu yenerek halkının karşısına çıkar, uzun kulakları bir ayıp değil, bir mucize, bir üstünlük oluverir halkının gözünde. Onun içindir ki sonunda Apollon tanrı Midas'ın uzun kulaklarını kurutup normal insan kulağı biçimine sokunca, Midas halkın gözünde bir kahraman olmaktan çıkar, halkı aldatan bir yalancı oluverir. Öyle ki bahtsız kral yerlere kapanıp tanrıdan eşek kulaklarını geri istemek zorunda kalır.
Herodot'a göre Midas, Phrygia'nın birinci kralı ve Gordium'un kurucusu sayılan Gordias'ın oğludur. Gordias'ın Ana Tanrıça ile birleşmesinden doğduğu söylenen Midas büyüyünce Kybele'nin başrahibi olmuş ve tanrıçanın Pessinus'taki büyük tapınağını kurmuş.
Midas'm ilişkisi yalnız Kybele ile de değildir, Kybele gibi Anadolu toprağına özgü şarap tanrısı Dionysos'a da yakından bağlıdır.
Midas üstüne anlatılan efsanelerin hepsinde bu Phrygia kralı Dionysos'un bağışladığı nimetlerden fazlasıyla pay almış, tanrının peşinden giden alaya karışmış, sırlarına ermiş, yoluna baş koymuş ve bölgesel törelerini savunan bir kişi olarak canlandırılmaktadır. Bu efsanelerin yalnız Phrygia'yı değil, Lydia ve Karia gibi Ege'nin geniş bir bölgesini kapladıkları da dikkati çeker.
Ovidius'un "Değişimler"de anlattığı bir efsanesi şöyledir: Silenos tanrı Dionysos'un alayında ihtiyar, sarhoş bir satyr'dir, bir gün tanrı Phrygia ve Lydia dağ ve koruluklarında dolaştığı sırada Silenos uyuyakalır ve Bakkhalarla Satyr'ler onu sızdığı yerde bırakarak uzaklaşırlar. Köylüler onu bulur ve boynunda taşıdığı çiçek çelenkleriyle bağlayarak kral Midas'a götürürler. Bakkha sırlarına ermiş olan Midas Silenos'u hemen tanır ve onu on gün, on gece sarayında konuklayıp yedirir, içirir, sonra da ihtiyar yoldaşını tanrıya götürür, verir. Dionysos buna o kadar sevinir ki Midas'a dilediğini vereceğini söyler.
Midas da her dokunduğu şeyin altın olmasını diler. Tanrı bu dileğin ne kadar yersiz ve tehlikeli olduğunu anlar, ama söz vermiştir bir kere. Midas sarayına dönerken yolda kopardığı bir dal altın olur, yerden topladığı bir çakıl taşı altın olur, kopardığı bir buğday başağından altın taneleri dökülür, buna fazlasıyla sevinir, ne var ki sofrasına oturup ekmeği ağzına götürüp, şarabı dudaklarına dendirince ekmek de, şarap da altın külçesine dönüşür ve bu böyle gider, ta ki kral dileğinden vazgeçip tanrıya bir daha yakarsın. Bakkhos Midas'ı bağışlar, ona Sardes'e gitmesini, Paktolos (Şart) deresinin kaynağına dek çıkmasını ve topraktan fışkıran sularla başını ve ellerini yıkamasını buyurur. Kral da öyle yapar ve ırmak sularında arınır, ama o gün bugün Paktolos altın pulları sürüklemektedir, altın diyarı Sardes'in zenginliği de oradan.
Plutarkhos bu efsaneyi biraz başka biçimde anlatır: Midas ülkesinin uzak bir ilini gezmeye gitmiş, bir çölün ortasına düşmüş, içecek bir damla su bulamamış, Toprak Ana acımış ona, çölün ortasında bir kaynak fışkırtmış, ama Midas kaynağa yaklaşıp su içmeye yeltenince suyun altına dönüştüğünü görmüş. Bu kez kral tanrı Dionysos'a yakarmış, Dionysos da kaynaktan saydam bir su akmasını sağlamış. Bu kaynağa Midas Pınarı denmiş.
Kral Midas'ı asıl ünlü kılan masal kulaklarıyla ilgili masaldır. Ovidius bunu tanrı Pan'ın Apollon'la yarışmasına atıf yaparak anlatır, başka efsanelerde Apollon'la yanşan Pan değil, Marsyas'tır. Kral Midas bir gün Tmolos (Bozdağ) dağının yamaçlarında dolaşırken Apollon'la Pan'ın (ya da Marsyas'ın) yarıştıklarını ve bu yarışmaya yargıç olarak dağ tanrısı Tmolos'u seçtiklerini görür. Midas Apollon'un lyra'sını da, Pan'ın (ya da Marsyas'ın) kavalını da dinler. Ne yapsın ki kaval sesini daha çok beğenir.
Bozdağ eteklerinde bir dolaştınız mı, Sardes tapınağının karşısında yükselen o bakır rengi dağa hiç baktınız mı bilmem, ama oranın havasını, çevresini biliyorsanız, siz de Apollon'un sazına değil, Marsyas'ın kavalına ödül verirsiniz eminim. O çevreye başka ses yakışmaz çünkü, doğa kıvır kıvır koyun sürülerini de, kavalıyla çobanını da kendiliğinden yaratır gibidir. Her neyse Tmolos Apollon'a vermiş ödülü, ama yarışmaya tanık olan Midas hiç gerekmezken kavalı daha çok beğendiğini söylemiş.
Apollon tanrı cezayı Marsyas'a vermiş, ama Midas'tan da öcünü almış: Kralın kulaklarını uzatıp uzatıp eşek kulacına çevirmiş. Midas eşek kulaklarını Phrygialıların sivri külahı altında bir süre gizlemiş olsa gerek, berberi olmasa, belki sonuna dek gizleyebilecekti, ama her gün saçını, sakalını tıraş eden berber görmüş eşek kulaklarını, kimseye açmadığı bu sırdan kurtulmak için toprağa bir delik kazmış ve içine eğilerek, "Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır" diye fısıldamış. Ama kazma vurduğu yerin çevresinde ossaat otlar, kamışlar bitmiş, bunlar yel estikçe dile gelerek, "Midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır" diye yankılanmaya başlamışlar.
Midas kulaklarından korkmakta, utanmaktadır, ama ne zaman ki bu korkuyu yenerek halkının karşısına çıkar, uzun kulakları bir ayıp değil, bir mucize, bir üstünlük oluverir halkının gözünde. Onun içindir ki sonunda Apollon tanrı Midas'ın uzun kulaklarını kurutup normal insan kulağı biçimine sokunca, Midas halkın gözünde bir kahraman olmaktan çıkar, halkı aldatan bir yalancı oluverir. Öyle ki bahtsız kral yerlere kapanıp tanrıdan eşek kulaklarını geri istemek zorunda kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder