invokasyon Nedir ?

 


İnvokasyon metodu ile irtibat kurulabilen spiritler, her bakımdan insandan üstün niteliklere ve güçlere sahip varlıklardır ve değişik bir şuur kapasitesi gösterdikleri için obsede edilemezler. Zaten bu yüzden, onlarla ancak invokasyon metodu ile irtibat kurmak mümkündür.

Bu varlıkları tanımlamak için majik literatürde tanrılar anlamına gelen "Elohim" veya başka dilde benzeri bir genel terim kullanılır. Dinlerin sözünü ettiği tanrı deyimi ile karıştırmamak gerekir. Yani, kesinlikle "Allah" veya "Yehova" gibi isimlerle belirtilen ve tek tanrılı dinlerin vazettiği, kutsal metinlerde "O" diye anılanla irtibat kurmak söz konusu değildir. Fakat, bir çağrışım yapması bakımından, yine aynı metinlerde geçen "Biz" ifadesini kullanan varlıkların ancak belirli bir seviyeye kadar olanlarını invokasyona icabet eden olarak düşünebiliriz.

İnvokasyonun İslamî literatürde karşılığı "davet"tir. Davet deyiminden de anlaşılacağı üzere, bu varlıklar dua ile irtibata uygundurlar. Şimdi burada "dua metodu"nu majik açıdan incelememiz gerekiyor: Genel olarak dua, bir yakarışın ifadesidir. Yüce ve insana olumlu tesir gönderebileceği düşünülen bir varlığın himayesine ve yol göstericiliğine inanarak dilekte bulunmaktır.

İnsanların duaları, liyâkatleri ile orantılı bir biçimde üst seviyeden bazı tesirlerin akışını sağlar. Bu tanıma, "beddua" denilen ve isabet ettiğinde kötü etkisi olan tesirlerin iletimini sağlayan yakarışı da dahil etmeliyiz. Böylece, dua vasıtası ile "yukarıdan" gelen tesirlerin etki bakımından kimine göre "iyi", kimine göre de "kötü" olması mümkündür.

Normal olarak bir insan dua ettiğinde, filanca arzusunun olması için "yüce tanrı"ya yalvarmaktadır. Bu sırada, içinde yetiştiği toplumun örf ve adetlerine göre şartlandığı biçimde bazı davranışlarda bulunur veya bir takım sözleri tekrarlar. Diyelim ki, müslüman inanışına göre yetişmiş olsun. Bu durumda, belki iki rekât namaz kılacaktır. Ardından filanca sûreyi ve bazı Kur'ân âyetlerini tekrarlayacaktır. Sonra da asıl isteğini beyan edecektir.

Afrika'da bulunan ve putperest denilen bir Hotantu zencisi de aynı doğrultudan gider. Skandinavya'daki Laponlardan çıkmış bir balıkçı da. Burada din, bir eğitiliş biçimidir. Duanın etkisi üzerinde din, doğrudan bir önem taşımaz. Ama, eğitiliş açısından önemli olduğu için, her insan mensubu olduğu dinin terimlerine göre dua etmeye meyyaldir ve ancak bu alıştığı biçimi kullanırsa başarılı olacağına şartlanmıştır. Bu sebeple, insan hangi değerlere inanıyorsa, o değerlerden yola çıkarak dua ettiğinde gerekli sempatizasyon alanını yaratabilmektedir.

Majisyenin ise herhangi bir dine bağlılığı yoktur. Fakat, dinlerin ötesinde bir anlayışa sahip olması gerekmektedir. Majisyen için her din ve prensipleri vardır, gerçektir. Ama, kendisi bütün dinlerin kaynağı olan temel prensipleri tanımaktadır. Bir bakıma, dinin ardındaki mekanizmayı tanımış olmalıdır. Ancak bu sayede, herhangi bir dinin mensubu tanrısına dua ederken, onun hangi varlığa ve ne gibi değerleri dikkate alarak yakarışta bulunduğunu majisyen bilebilir.

Bu arada bir özelliği de belirtmek yerinde olur: Majisyen sıfatına erişememiş sıradan büyücüler, ister kara isterse ak büyü yapsınlar, aslında kendi ölçülerine göre "dindar" insanlardır. Meselâ, eşleri soğutma, baş bağlama, hasta etme, şifa verme gibi tesirler yaratmaya çalışan ve kendilerine "hoca" dedirten bazı kişiler, müslüman olduklarını iddia ederken, aynı zamanda İslam tradisyonuna bağlı kalarak büyücülük yapmaktadırlar. İslamiyet, esasen inananlara büyücülüğü kesinlikle yasaklamış ve bâtıl kılmıştır. Ama, efsuncu denilen hocaların yaptığı iş, teknik olarak ilkel seviyeden büyü ile uğraşmaktır. Fakat, bu insanların aynı zamanda namaz kılmak, oruç tutmak gibi dini akîdelere belki herkesten daha çok bağlı olduklarını da görmekteyiz.

Diğer dinlere bağlı olanlarda da durum aynıdır. Bazı Hıristiyan papazları veya bazı Musevî hahamlar hem kendi dinlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar, veya görünüşte biçimsel olarak öyledirler, hem de büyücülükle uğraşırlar. Dinî bir görevi olmayan büyücüler de dine biçimsel bağımlılık konusunda aynı duyarlılığı göstermektedirler. Bu "dindar" görünümün ardında, bilinmeyen âleme duyulan korku yatmaktadır. İşte bu sayede, gerçek bir majisyen bu gibi büyücülerin yaptıkları işleri tesirsiz hale getirmek için, onların şuuraltında gizli duran korku imajlarını harekete geçirir ve kurdukları tuzaklara kendilerinin düşmelerini sağlar. Zira, bu gibi ilkel seviyedeki insanlarda, din anlayışı korku teması üzerine kurulmuştur.

Maji sanatında ise her an uyanık olmak, tetikte durmak şarttır. Ama, korku her şeyi berbat eder. Mistiklerde korku tehlikesi, kendini bütünüyle Tanrı'nın eline bırakma duygusuyla giderilmeye çalışılır. Majisyen ise, koruyucu bir mekanizmanın var olduğunu ve hangi şartlar yerine getirilirse bu mekanizmanın çalışacağını deneyerek bulmak zorundadır. Bunun için deneysel olarak korku çalışmaları yapılır. Her seferinde korku yaratan alanın niteliği ve şiddeti artırılarak nasıl nötralize edileceği öğrenilir. Bunların çoğu, astral planda önceden belirlenmiş korku girdaplarına girmek gibi oldukça ürkütücü bir etkisi olan egzersizlerden ibarettir.

Bu çalışmaların bir amacı da, majisyenin kendi şuuraltında gizli duran karanlık bölgeleri tanımasını sağlamaktır. Bir kısmı deney esnasında aydınlanarak açığa çıkarılır. Bir kısmı ise tanınması ile kontrol altında tutulur. Bu eğitime bazı modern okültistler "astral bölgede komando kampı kurmak" derler. Fakat, gaye çelik gibi olmak değildir. Gaye; şartlar ne olursa olsun her an kendi bütünlüğünün bozulmasını, dağılmayı önleyecek ölçüde esneklik yaratabilme yeteneğini kazanmaktır.

Bu esneklik sağlandığında, ortaya adeta fantastik bir yapı çıkmaktadır. "Beni artık hiçbir şey korkutamaz!" zihniyeti yoktur. Aksine, "her şey her an korkutucu olabilir, ama korkulacak bir şey yoktur" kavramı yerleşir. Korku deneyleri değer yargılarında da öylesine bir esneklik yaratmaktadır ki, dışarıdan bir gözlemci majisyenin neye inanıp neye inanmadığını bir türlü kavrayamaz. Çünkü, ortamın şartlarına göre devamlı değişkenlik gösteren bir değer yargısı sistemi oluşmuştur. Bu bakımdan Tarot'un ana dizisindeki temel kartın sembolü olan "çılgın adam" veya "budala" rolünü oynayan kişilik, majisyende ortaya çıkar.

Bu özelliği, kavranılmasındaki zorluk bakımından daha fazla açmak islemiyorum. Yalnız, değer kavramlarındaki değişkenliği tanıtabilmek için, bu deneyler sonunda kazanılmış bir formülü aktarmak yeterli olabilir: "Hatırla dostum. Bütün bunlar, yanılsamalar içinde bir yanılsamadan ibaret. Öyle ki, sen de bu yanılsamanın içine izi düşürülen bir yansımadan ibaretsin. Şimdi, kudretin seni etkisi altına almasına fırsat vermediğin takdirde, bu yanılsamayı biçimlendirecek kudret, senin etkin altında demektir."

Şimdi, tekrar dua konusuna dönelim: İnvokasyon metodunda dua veya davet daha belirgin bir biçimde yapılır. İnsanların "Yüce Tanrı" diye tanımladıkları ve genel olarak her türlü üstünlüğü onun niteliği olarak belirttikleri kavram, aslında insanın idrak kapasitesindeki ilkellikten kaynaklanan bir zorunluluk sonucu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden, her duada bu "Yüce Tanrı" ya yönelirken, bağlı olduğu dinin değerlerine göre bazı kavramları da çağrışım yolu ile insan, kendi zihnine getirmek zorundadır. Eğer dua ederken dikkat edilirse, bu alışkanlığı her insanın benimsediği görülür.

Fakat, bu çağrışımlarda belirli bir sistem yoktur. Sebebi de özellikle tektanrılı dinlerde bütün kudretlerin tek bir varlıkta toplandığı prensibinin - mecburiyetten dolayı - vazedilmiş olmasıdır. Meselâ, İslam inancına göre Allah hem çok koruyucu hem de son derece yıkıcıdır (Rahîm ve Kahhâr); hem affedicidir hem de intikam alıcıdır (Gafûr ve Müntekîm). Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Musevîlikte de aynı tanıtım vardır. Halbuki, bu her biri farklı nitelikler, değişik titreşim alanlarına ait isimlerdir. Zıp-zıp taşı gibi bir alandan diğerine aynı anda yönelerek bir insanın dua etmesi ise bir netice vermez. Aksine enerji kaybına yol açar.

Bu sebeple, her dinde "batınî" denilen ve aslında maji biliminden kopya edilmiş bir sistemin kurulmasına çalışılmıştır. Ancak, bu yakıştırma sistemin, din prensipleri içinde sıkışıp kalan bir insan tarafından kavranması çok zordur. Nitekim, işte bu yüzden herkese açık olmayan "gizli bir bilgi" biçiminde tanıtılması gerekmiştir.

Doğrudan maji ile uğraşan bir kişi için böyle bir sıkışıklık yoktur. Majisyen için, sonsuz değerler ve tanımlanması mümkün olmayan bir "O" vardır. Ama, bunun yanı sıra, içinde bulunduğu ortamda geçerli olan güçlerin tesir özelliğine göre belirli isimler veya "tanrılar" terimi ile nitelendirilen bir de hiyerarşik düzen vardır. Maji'nin içine girmemiş birisi için bu sistem sanki çoktanrılı bir din gibi gelecektir. Aslında ise, çeşitli güçlere verilen isimler ve bunların işleyiş biçimine göre nasıl kullanılacağını gösteren metodlar vardır.

Bunun en tipik örneğini Eski Mısır Tradisyonu'nda görürüz. Yüzlerce "tanrı" ismi vardır. Bunların her biri için değişik bir imaj sembolü ve davet ediliş biçimi ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Konuyu bilmeyen bir araştırıcı için Eski Mısır "dini" çoktanrılı bir dindir. Kuşkusuz, o devrin halkı için de aynı anlayış geçerliydi. Ama, maji sanatını uygulayan Mısır rahipleri, ne yaptıklarını bilen majisyenlerdi.

Bugün, İslam dini tektanrılıdır. Ama, o tek tanrı için birçok "isim" ve bunlara bağlı tanıtımlar vardır. Konuyu bilen bir kişi, Eski Mısır "dini" ile tektanrılı bir dinin öğrettiği sistem arasında önemli benzerlikler olduğunu anlayacaktır. Zira, Eski Mısır'a ait kutsal metinlerde de, isme gerek olmaksızın ve her "tanrı"nın üstünde sonsuz güce sahip bir "O" kavramının varlığından söz edilir. Babil tradisyonunda da bu böyledir. Hind'de de. Ancak, bu açıklamaya fazla gerek duyulmamış ve ikide bir tekrarlanmamıştır. Çünkü, tradisyona bağlı rahipler maji ile uğraşmaktadır. Esas konuları budur, metafizik yapmak değil.

Bu rahipler tapınmazlar. Ama, halktan birisinin tapınmaya ihtiyacı vardır. "Tanrı"lara tapınmak, işte böyle ortaya çıkmıştır. Nitekim, bazı yerlerde tradisyona bağlı elemanlar azalmış ve rahip sınıfı da halktan biri gibi konuyu anlamayan kişilerden oluşmaya başlamıştır. Bu gibi ortamlarda da, vahiy ve peygamber mekanizması kullanılarak, insanlara tektanrılı sistemi vazeden dinlerin ortaya çıkması gereği zorunlu olmuştur. Kutsal metinlerde geçen "benim öğrettiklerimi" veya "bizim onlara verdiklerimizi yalan yanlış uydurmalara çevirdiler, insanları doğru yoldan uzaklaştırdılar" biçimindeki açıklamalar, bu bozuluşun tanımlanmasıdır. Bu sapkınlık biçimine dönüşen eski inançların ortadan kaldırılması prensibine son derece önem verilmesi de bu yüzdendir.

İnvokasyon metodunda, herhangi bir gücün uyarılması ve uyaran majisyende kullanılır hale gelebilmesi için bazı vasıtalara gerek duyulur. Bunlar değişik türden kokular, renkler, isimler, şekiller, tekrarlanan sözler ve duruşlar gibi çeşitli vasıtalardır. Konunun dışında olan birisi bu çalışma seyrini izlediğinde, majisyenin bir çeşit ibadette bulunduğunu ve "tanrı" dediği anlaşılmayan varlığa tapındığını zannedecektir.

Daima aynı yerde çalışma yapılması gereği, daha sonra bir "mabet" veya "tapınak" kavramının doğmasına yol açmıştır. Aslında, çalışma yerinin kutsanması ve orada yalnız bu işin yapılması, belirli tesirlere açık olabilmek için parazit tesirlerden arınmış bir yer seçilmesi zorunluluğundan kaynaklanır. Tapınma diye bir çalışma metodu yoktur. Birtakım beden hareketleri, kullanılan giysiler ve benzeri ayrıntı, majisyenin gerekli uyarımı sağlayabilmesine yarar. Bunlar da daha sonra, "atalarımız böyle yapardı" alışkanlığına bağlı sebebi bilinmeyen tapınma biçimlerine dönüşmüştür. Meselâ, Hıristiyanlığın doğuş zamanında hiç görülmeyen ritüellerin zamanla katolisizm bünyesine alınışı ve pagan bir inanışa bağlı olduğu bilindiği halde vazgeçilmez bir unsur olarak kalışı bunun tipik bir göstergesidir. En eskisi olması bakımından Musevîlik'te zaten başından beri Elohist ritüeller vardı. Her dinde böyle bir örnek bulmak mümkündür.

Asıl önemlisi, daha sonraki insanlara "dua" diye kalan ve anlamı bilinmez bazı sözlerin tekrarı, aslında majisyenin kullandığı formüllerdir. Bütün bu vasıtalar belirli bir prosedüre göre kullanıldığında, davet edilen "tanrı" ile irtibat kurulur ve majisyen o varlıktan akan tesirlerle dolar.

Bütün bu vasıtalara gerek duyulması, majisyenin çalışma sonucunda yükleneceği enerjiye uygun bir kapasiteye erişmesini sağlamak içindir. Bu çalışmanın ritüel bölümü, genel olarak davet edilen güce tahammül edebilmek için bir şartlanmadan ibarettir. Majisyenin kapasitesi ne denli az ise, kullanacağı vasıtalar ve çalışmasının ritüel bölümü de o denli uzun ve karmaşık olacaktır. Bazı durumlarda günlerce süren açlık ve uykusuzluk, inzivaya çekilme, saatler boyunca durmadan tekrarlanan sözler, dans benzeri ritmik hareketlerin sürdürülmesi, yine bazen içilen veya dumanı çekilen droglar hep bu kapasiteyi arttırmaya yöneliktir.

Majisyen bu gerçeğin farkında değilse, başına her türlü musibet gelebilir. Çünkü, kullandığı sistemin bir sonucu olarak, o davet edilen varlığa - güce, enerjiye - uygun toplayıcı bir çanak haline dönüşmektedir. Kontrolünü kaybederse, benzeri nitelikte fakat evokatif türden bir spiritin (daha önce açıklandı) balıklama dalış yapacağı bir ortam yaratmış olur. Yani, obsesyona uğrar. Bu durum ise oldukça belâlı sonuçlar verir.

Bibliyografya:

Crowley, Aleister: "Magick in Theory and Practice"

Mathers, M. Gregor S. L.: "Book of the Sacred Magic of Abramelin"

Mathers, M. Gregor S. L.: "The Kabbalah Unveiled"

Levi, Eliphas: "Dogme et Rituel de la Haute Magie"

Barrett, Francis: "The Magus"

Butler, W. E.: "Magic, Its Ritual, Power and Purpose"

Fortune, Dion: "Applied Magic"

Fortune, Dion: "Psychic Self-Defence"

Agrippa von Nettesheim: "De Occulta Philosophia"

Bardon, Franz: "Die Praxis der Magischen Evokation"

Regardie, Israel: "The Golden Dawn"

Regardie, Israel: "The Art and Meaning of Magic"

Haluk Akçam
invokasyon Nedir ? invokasyon Nedir ? ParanormalTR İnvokasyon metodu ile irtibat kurulabilen spiritler, her bakımdan insandan üstün niteliklere ve güçlere sahip varlıklardır ve değişik bir şu... 4.5 5

Hiç yorum yok:

Copyright © Paranormal Olaylar. All Rights Reserved