Mitolojide Çingeneler
Çingeneler veya kendilerine verdikleri isimle Romanlar, Hindistan’ın Pencap-Sind nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulunduğu bölgelerden MS 1050 civarında İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış Hint-Avrupa kökenli halkın adıdır.
Osmaniye’de Birinci Dünya savaşında yaşanan göçten sonra gelen topluluklar yaşamaktadır. Kendilerine haymantos adı verilir. Aynı zamanda Kayseri, Adana, ve Çorumda yaşayan çingeneler de benzer isimle anılmaktadır.
“Yörelere göre çeşitli şekillerde adlandırılmalarına rağmen Türkiye’deki çingenelerin büyük çoğunluğunun çingeneliği kabul etmediğine ve “çingene” ithamını reddedtiklerine de tanık olunmuştur. Bunun en büyük sebebi, onların gittikleri her yerde horlanmaları, dışlanmaları ve aşağılanıyor olmalarıdır. Çingeneliği reddedişlerinin bir başka ve en önemli sebebi de çingenelerin, Hz. İbrahim’in mancınıkla atılması esnasında meleklerin buna mani olduğu ve melekleri kovalamak için de Şeytan‘ın telkiniyle bir bacı ve kardeşin, mancınığın yanıbaşında zina etmesinin neticesi olarak meydana geldiklerine dair halk inancıdır. Bu yanlış inanışa göre, “çin” ve “gen” isimli bacı ve kardeşin zinasından çingene olarak bilinen bu insanlar türemiştir. Çingeneler de, halk arasında yaygın ama yanlış olan bu inanışın farkında oldukları için, haklı olarak bu çingenelik yakıştırmasını reddetme eğilimindedirler.” (Ali Rafet Özkan, Türkiye Çingeneleri)
“Burada çingeneye benzer grublara da temas etmek gerekmektedir. Çünkü ülkemizde çingene olmadıkları halde yerli halk tarafından çingene olarak telakkî edilen gruplar da mevcuttur. Hattı zatında Hindistan ve bir çok ülkede çingenelere benzer grupların varlığı söz konusudur. Ancak bu grupların çingenelerle akraba olup olmadıkları kesinlik kazanmamıştır. Türkiye’deki “Abdallar” da çingenelere benzer gruplardan biridir. Halkımız abdalları çingene olarak kabul etmekte ve onlara çingene muamelesi yapmaktadır. Oysa görüştüğümüz bütün abdal büyükleri, kendilerinin çingene olmadıklarını, hiç bir çingene kelimesi bilmediklerini ve Orta Asya’dan geldiklerini söylemiştir. Yerli halk da çingene gözüyle bakmakla birlikte, çingenelere nazaran geçimlerini düğünlerde ve ramazan aylarında davul zurna çalarak ve sünnetçilik yaparak sağlayan abdallara daha sıcak bakmakta ve onlara “Kivre*” diye hitabetmektedir. Abdal olarak ifade edilen bu grup, genellikle yerli halkın arasında yaşamakta, çingenelerin aksine çocuklarını okutarak devletin çeşitli kademelerinde memuriyetlere yerleştirmektedir. Yaptığımız araştırmalar, bizi esasında abdalların çingene olmadıkları kanaatine ulaştırmıştır. Aslında abdallar mevzûu başlı başına ayrı bir araştırma konusudur. Bu sahada araştırma yapan bazı araştırmacılar da abdalları, çingenelerin dışında mütalaa etmektedir.” (Ali Rafet Özkan, Türkiye Çingeneleri)
Çingeneler’in dinlerine ve inançlarına ayrılmış bölümlerde direk şunlardan bahsedilir:
a) Çingenelerin dini yoktur
b) Misafir oldukları halklarının dinini benimserler, benimser gibi görünürler…
bir de Romanya ve Macaristan’da şöyle bir mitos vardır:
Çingene kilisesi domuz yağından inşa edilmiştir ve köpekler tarafından yenmiştir…
Çingene Mitolojileri
Yerin ve göğün bir zamanlar çok mutlu bir beraberlikleri vardı… Bu beraberlikten beş oğul sahibi oldular; Güneş Kralı, Ay Kralı, Ateş Kralı, Rüzgar Kralı ve Sis Kralı. Ne var ki bu beş çocuk hiç anlaşamazdı, kavga gürültü hiç eksik olmazdı. Ana babaları, bu durum karşısında birbirlerine yaklaşıp bir boşluk oluşturdular bir gün ve hapsettiler oğullarını bu boşluğun içine… Oysa oğulları kavga etmeye devam ediyordu. Bu beş kral, bu boşluktan kurtulabilmek için anne ve babalarını ayırmaya karar verdiler; Ateş ve Sis Kralı babalarına; Güneş ve Ay Kralı ise annelerine saldırdı ama bu mutlu çifti birbirinden ayırmayı başaran Rüzgar Kralı oldu. Yer ve göğün ayrılmasından sonra, çocukların hepsi anneleriyle beraber kalmak, babalarını ziyaret etmek istediklerini belirttiler fakat anne, kendisine saldırmamış olan iki çocuğunu yani Ateş ve Sis Kralları’nı kabul etti ve diğer üç oğlunu göğe bıraktı. Ayrılma anıında, göğe çıkacak olan üç oğul yerin elbisesine tutundular ve elbisenin kalkan kısımlarından dağlar oluştu.
“Tüm İyiliklerin Anası” olarak yer, Orta Avrupa Çingenelerince hala kutsal kabul edilmektedir. Onlara göre yer en baştan beri vardı ve yaratılması gerekmemişti. Yerden; tanrı ve beraberindeki şeytanyaratılmıştır… Dünya bir öküzün boynuzu ucunda dönmektedir onlara göre, eğer öküz kulağını ya da boynuzunu sallayacak olursa depremler meydana gelir… Bir gün öküz kafasının tamamını sallayacaktır ve işte o zaman dünyanın sonu gelecektir.
Yer ve Gök’ün oğullarından bilici kraldır… Ritüel hazırlıkların ardından bir dileği yerine getirebilir, bir kehanette de bulunabilir. “Dil Taşı” olarak da bilinen bir “Yıldırım Taşı” bulunabilir. Bu taş kutsal bir emanet olarak miras yolu ile kavim içinde kuşaktan kuşağa geçebilir. Eğer bir Şans dağı üzerinde bulunursa bu taş, her türlü felaket ve hastalık önlenebilir, hatta bir kehanet taşı olarak da kullanılabilir… Sis Kralı ile sürekli bir düşmanlık halindedir.
Transilvanya Çingenelerine ait bir masalda; yaprakları ufak yıldızlardan, çiçekleri ise ufak aylardan olan, Güneş Kralı’nın imparatorluğunda bulunan bir Güneş Ağacı’ndan söz edilir. Güneş Kralı, bu ağacın tek bir dalını, tek gözlü bir insana hediye etmiştir ve o da bu dal ile ülkesinin insanlarına ölümsüzlük kazandırmıştır.
Bakınız - Romanya Mitolojisi
Çingeneler veya kendilerine verdikleri isimle Romanlar, Hindistan’ın Pencap-Sind nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulunduğu bölgelerden MS 1050 civarında İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış Hint-Avrupa kökenli halkın adıdır.
Osmaniye’de Birinci Dünya savaşında yaşanan göçten sonra gelen topluluklar yaşamaktadır. Kendilerine haymantos adı verilir. Aynı zamanda Kayseri, Adana, ve Çorumda yaşayan çingeneler de benzer isimle anılmaktadır.
“Yörelere göre çeşitli şekillerde adlandırılmalarına rağmen Türkiye’deki çingenelerin büyük çoğunluğunun çingeneliği kabul etmediğine ve “çingene” ithamını reddedtiklerine de tanık olunmuştur. Bunun en büyük sebebi, onların gittikleri her yerde horlanmaları, dışlanmaları ve aşağılanıyor olmalarıdır. Çingeneliği reddedişlerinin bir başka ve en önemli sebebi de çingenelerin, Hz. İbrahim’in mancınıkla atılması esnasında meleklerin buna mani olduğu ve melekleri kovalamak için de Şeytan‘ın telkiniyle bir bacı ve kardeşin, mancınığın yanıbaşında zina etmesinin neticesi olarak meydana geldiklerine dair halk inancıdır. Bu yanlış inanışa göre, “çin” ve “gen” isimli bacı ve kardeşin zinasından çingene olarak bilinen bu insanlar türemiştir. Çingeneler de, halk arasında yaygın ama yanlış olan bu inanışın farkında oldukları için, haklı olarak bu çingenelik yakıştırmasını reddetme eğilimindedirler.” (Ali Rafet Özkan, Türkiye Çingeneleri)
“Burada çingeneye benzer grublara da temas etmek gerekmektedir. Çünkü ülkemizde çingene olmadıkları halde yerli halk tarafından çingene olarak telakkî edilen gruplar da mevcuttur. Hattı zatında Hindistan ve bir çok ülkede çingenelere benzer grupların varlığı söz konusudur. Ancak bu grupların çingenelerle akraba olup olmadıkları kesinlik kazanmamıştır. Türkiye’deki “Abdallar” da çingenelere benzer gruplardan biridir. Halkımız abdalları çingene olarak kabul etmekte ve onlara çingene muamelesi yapmaktadır. Oysa görüştüğümüz bütün abdal büyükleri, kendilerinin çingene olmadıklarını, hiç bir çingene kelimesi bilmediklerini ve Orta Asya’dan geldiklerini söylemiştir. Yerli halk da çingene gözüyle bakmakla birlikte, çingenelere nazaran geçimlerini düğünlerde ve ramazan aylarında davul zurna çalarak ve sünnetçilik yaparak sağlayan abdallara daha sıcak bakmakta ve onlara “Kivre*” diye hitabetmektedir. Abdal olarak ifade edilen bu grup, genellikle yerli halkın arasında yaşamakta, çingenelerin aksine çocuklarını okutarak devletin çeşitli kademelerinde memuriyetlere yerleştirmektedir. Yaptığımız araştırmalar, bizi esasında abdalların çingene olmadıkları kanaatine ulaştırmıştır. Aslında abdallar mevzûu başlı başına ayrı bir araştırma konusudur. Bu sahada araştırma yapan bazı araştırmacılar da abdalları, çingenelerin dışında mütalaa etmektedir.” (Ali Rafet Özkan, Türkiye Çingeneleri)
Çingeneler’in dinlerine ve inançlarına ayrılmış bölümlerde direk şunlardan bahsedilir:
a) Çingenelerin dini yoktur
b) Misafir oldukları halklarının dinini benimserler, benimser gibi görünürler…
bir de Romanya ve Macaristan’da şöyle bir mitos vardır:
Çingene kilisesi domuz yağından inşa edilmiştir ve köpekler tarafından yenmiştir…
Çingene Mitolojileri
Yerin ve göğün bir zamanlar çok mutlu bir beraberlikleri vardı… Bu beraberlikten beş oğul sahibi oldular; Güneş Kralı, Ay Kralı, Ateş Kralı, Rüzgar Kralı ve Sis Kralı. Ne var ki bu beş çocuk hiç anlaşamazdı, kavga gürültü hiç eksik olmazdı. Ana babaları, bu durum karşısında birbirlerine yaklaşıp bir boşluk oluşturdular bir gün ve hapsettiler oğullarını bu boşluğun içine… Oysa oğulları kavga etmeye devam ediyordu. Bu beş kral, bu boşluktan kurtulabilmek için anne ve babalarını ayırmaya karar verdiler; Ateş ve Sis Kralı babalarına; Güneş ve Ay Kralı ise annelerine saldırdı ama bu mutlu çifti birbirinden ayırmayı başaran Rüzgar Kralı oldu. Yer ve göğün ayrılmasından sonra, çocukların hepsi anneleriyle beraber kalmak, babalarını ziyaret etmek istediklerini belirttiler fakat anne, kendisine saldırmamış olan iki çocuğunu yani Ateş ve Sis Kralları’nı kabul etti ve diğer üç oğlunu göğe bıraktı. Ayrılma anıında, göğe çıkacak olan üç oğul yerin elbisesine tutundular ve elbisenin kalkan kısımlarından dağlar oluştu.
“Tüm İyiliklerin Anası” olarak yer, Orta Avrupa Çingenelerince hala kutsal kabul edilmektedir. Onlara göre yer en baştan beri vardı ve yaratılması gerekmemişti. Yerden; tanrı ve beraberindeki şeytanyaratılmıştır… Dünya bir öküzün boynuzu ucunda dönmektedir onlara göre, eğer öküz kulağını ya da boynuzunu sallayacak olursa depremler meydana gelir… Bir gün öküz kafasının tamamını sallayacaktır ve işte o zaman dünyanın sonu gelecektir.
Yer ve Gök’ün oğullarından bilici kraldır… Ritüel hazırlıkların ardından bir dileği yerine getirebilir, bir kehanette de bulunabilir. “Dil Taşı” olarak da bilinen bir “Yıldırım Taşı” bulunabilir. Bu taş kutsal bir emanet olarak miras yolu ile kavim içinde kuşaktan kuşağa geçebilir. Eğer bir Şans dağı üzerinde bulunursa bu taş, her türlü felaket ve hastalık önlenebilir, hatta bir kehanet taşı olarak da kullanılabilir… Sis Kralı ile sürekli bir düşmanlık halindedir.
Transilvanya Çingenelerine ait bir masalda; yaprakları ufak yıldızlardan, çiçekleri ise ufak aylardan olan, Güneş Kralı’nın imparatorluğunda bulunan bir Güneş Ağacı’ndan söz edilir. Güneş Kralı, bu ağacın tek bir dalını, tek gözlü bir insana hediye etmiştir ve o da bu dal ile ülkesinin insanlarına ölümsüzlük kazandırmıştır.
Bakınız - Romanya Mitolojisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder