Apollo ve Lucifer: Antik Yunan'da ve İyonya'da (Batı Anadolu) "Orakl" merkezleri birçok yerdeydi. Fakat daha önce mitolojiye bir göz atmak yararlı olacaktır. Apollon en büyük tanrı olan Zeus ile sevgilisi Leto'nun oğludur Zeus'un kıskanç karısı Hera'dan kaçan Leto Delos Adası'ndaki Kynthos Dağı'na gelir ve orada Apollo ile kız kardeşi Artemis'i doğurur.
Mitlere göre doğum esnasında göklerden altın pırıltılı yağmurlar yağmış güller açılmıştır. Apollonışığın tanrısıdır ona "Phoibos" yani "ışıldayan" veya "ışığı getiren" olarak da tanınır; burada ezoterik anlamda Apollo'nun Şeytan'ın majikal tanımı olan "Lucifer" ile özdeşleştiği fark edilir. Apollo'nun ve Lucifer'in ışığı ya da daha uygun tanımla bilgiyi vermesi özde saklı olan sembolizmanın ifadesidir. Apollo aynı zamanda da kehanetlerin tanrısıdır üstteki sembolizmadan yola çıkarak geleceğin bilgisinin insana verildiği noktasına ulaşırız ve o zaman da pagan inançlara karşı doğan tek tanrılı semavi dinlerin kehanetlere neden karşı çıktığı anlaşılır. Tüm pagan kültürü ve gelenekleri yok etmek zorunda olan günümüzde yaşayan üç büyük semavi din ve onların uzantısındaki inançlar doğal olarak gelecekten haber vermeyi şeytansı tanımlamışlar ve korkutarak yasaklamışlardı. Apollo kehanetlerin babasıydı ve "Orakl" merkezleri onun adına ve onurunaydı. Delphi Claros ve Didima bunların en önemlileri ve etkin olanlarıydılar. Didima ya da "Didymaion" sözcüğü "ikiz" anlamına gelirikiz kardeşleri yani Apollo ile Artemis'i kastetmektedir.
Didima bazı uzmanlara göre en büyük ve en tanınmış "Orakl" tapınağıdır. "Orakl" Claros'ta olduğu gibi kadın kahinler ya da "Orakl" râhibeleri tarafından "Hexametrik" olarak yani altı mısralık şiirlerle verilirdi. Ziyaretçiler"Orakl"a ulaşmak için önce kutsal yolu geçmek zorundaydılar. Didima'ya gelen ziyaretçiler rahiplerin yönetiminde ayinler yaparlar alaylar oluştururlar geceleri meşalelerle yürüyüşler yaparlardı. Kutsama dönemlerinde Miletliler o zaman liman olan Panormas limanına gelirler dört kilometrelik taş yolu (son iki kilometresi heykellerle süslüydü) şarkılar söyleyerek (Paion: Kutsal şarkılar) yürürler ve Tapınağa ulaşırlardı. Bu yürüyüş dört gün sürerdi. Miletos'ta bulunan M.Ö. 200'den kalma bir yazıtta törenlerin her yıl Nisan-Mayıs aylarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
İskender döneminde yaklaşık aynı dönemler yılbaşı olarak kabul edilmişti. Tapınağın yapıldığı yerde muhakkak bir kutsal orman bulunmalıydı ve o zamanlarda vardı. Tapınağa ince dallı ağaçların örttüğü bir yoldan ulaşılır dev sütunların arasından geçilerek çok büyük bir avluya girilirdi. Bu tarzşu anda Didim'de görülmektedir. "Orakl" Râhibeleri bâkireydiler sürekli olarak kendilerini temizlerler ve tanrısal sözcüklere her an hazır olmak için perhiz yaparlar veya oruç tutarlardı. Didim Tapınağı'nın iç avlusunda râhibelerin yaşadıkları bölmeler görülür iç avlunun üstü açıktır ve buranın üstünün açık olması gelenekseldi. Claros'ta olduğu gibi Didim'de de iç avluda "vahiy" yani esinlenme ayinleri yapılırdı. Râhibelerin taşıdıkları asaların tanrılar tarafından verildiğine inanılırdı. "Orakl" yani Râhibe silindir şeklinde döner bir taş bloğa (buna Axon denirdi) otururdu. Axon muhakkak iç avluda bulunan küçük bir kutsal kuyunun ya da yeraltı kaynağının yanında veya yakınındaydı. Râhibe tanrıların esinini almak için yeraltı suyundan yükselen buharı solur ve ardından "Orakl"ı anlatan mısraları söylemeye başlardı. Daha sonra "Orakl" dış avluda bekleyen dilek sahibine uygun görülen anda iletilirdi. Râhibeler kapının arkasında yer alan ve ortasında iki sütunun bulunduğu salona alınan dilek sahiplerine gizemli mısraları söylerlerdi. Tapınağa ibadete ve dilek dilemeye gelen halk içeri giremez öndeki sunağın çevresine toplanırlardı. İçeriye ancak görevli rahipler ve Apollo râhibeleri girebilirlerdi. Öte anlamda ölümlülerin fiziksel ve ruhsal olarak içeri girememelerinin nedeni tapınağın bir ölümsüze ait olması demekti. İskenderiyeli Herons Antik Çağ insanlarının tanrıların ve tanrıçaların dev kapılarda göründüklerini yazar. Aslında tanrıların dev kapılarda görülmesi inancı çok eskidir Mezopotamya'daki Kar-Tikuti Ninurta'daki Asur Babil'den kalma Borsippa-Nabut ve Ezida tapınaklarında böyle kapılar vardır.
Mitlere göre doğum esnasında göklerden altın pırıltılı yağmurlar yağmış güller açılmıştır. Apollonışığın tanrısıdır ona "Phoibos" yani "ışıldayan" veya "ışığı getiren" olarak da tanınır; burada ezoterik anlamda Apollo'nun Şeytan'ın majikal tanımı olan "Lucifer" ile özdeşleştiği fark edilir. Apollo'nun ve Lucifer'in ışığı ya da daha uygun tanımla bilgiyi vermesi özde saklı olan sembolizmanın ifadesidir. Apollo aynı zamanda da kehanetlerin tanrısıdır üstteki sembolizmadan yola çıkarak geleceğin bilgisinin insana verildiği noktasına ulaşırız ve o zaman da pagan inançlara karşı doğan tek tanrılı semavi dinlerin kehanetlere neden karşı çıktığı anlaşılır. Tüm pagan kültürü ve gelenekleri yok etmek zorunda olan günümüzde yaşayan üç büyük semavi din ve onların uzantısındaki inançlar doğal olarak gelecekten haber vermeyi şeytansı tanımlamışlar ve korkutarak yasaklamışlardı. Apollo kehanetlerin babasıydı ve "Orakl" merkezleri onun adına ve onurunaydı. Delphi Claros ve Didima bunların en önemlileri ve etkin olanlarıydılar. Didima ya da "Didymaion" sözcüğü "ikiz" anlamına gelirikiz kardeşleri yani Apollo ile Artemis'i kastetmektedir.
Didima bazı uzmanlara göre en büyük ve en tanınmış "Orakl" tapınağıdır. "Orakl" Claros'ta olduğu gibi kadın kahinler ya da "Orakl" râhibeleri tarafından "Hexametrik" olarak yani altı mısralık şiirlerle verilirdi. Ziyaretçiler"Orakl"a ulaşmak için önce kutsal yolu geçmek zorundaydılar. Didima'ya gelen ziyaretçiler rahiplerin yönetiminde ayinler yaparlar alaylar oluştururlar geceleri meşalelerle yürüyüşler yaparlardı. Kutsama dönemlerinde Miletliler o zaman liman olan Panormas limanına gelirler dört kilometrelik taş yolu (son iki kilometresi heykellerle süslüydü) şarkılar söyleyerek (Paion: Kutsal şarkılar) yürürler ve Tapınağa ulaşırlardı. Bu yürüyüş dört gün sürerdi. Miletos'ta bulunan M.Ö. 200'den kalma bir yazıtta törenlerin her yıl Nisan-Mayıs aylarında yapıldığı anlaşılmaktadır.
İskender döneminde yaklaşık aynı dönemler yılbaşı olarak kabul edilmişti. Tapınağın yapıldığı yerde muhakkak bir kutsal orman bulunmalıydı ve o zamanlarda vardı. Tapınağa ince dallı ağaçların örttüğü bir yoldan ulaşılır dev sütunların arasından geçilerek çok büyük bir avluya girilirdi. Bu tarzşu anda Didim'de görülmektedir. "Orakl" Râhibeleri bâkireydiler sürekli olarak kendilerini temizlerler ve tanrısal sözcüklere her an hazır olmak için perhiz yaparlar veya oruç tutarlardı. Didim Tapınağı'nın iç avlusunda râhibelerin yaşadıkları bölmeler görülür iç avlunun üstü açıktır ve buranın üstünün açık olması gelenekseldi. Claros'ta olduğu gibi Didim'de de iç avluda "vahiy" yani esinlenme ayinleri yapılırdı. Râhibelerin taşıdıkları asaların tanrılar tarafından verildiğine inanılırdı. "Orakl" yani Râhibe silindir şeklinde döner bir taş bloğa (buna Axon denirdi) otururdu. Axon muhakkak iç avluda bulunan küçük bir kutsal kuyunun ya da yeraltı kaynağının yanında veya yakınındaydı. Râhibe tanrıların esinini almak için yeraltı suyundan yükselen buharı solur ve ardından "Orakl"ı anlatan mısraları söylemeye başlardı. Daha sonra "Orakl" dış avluda bekleyen dilek sahibine uygun görülen anda iletilirdi. Râhibeler kapının arkasında yer alan ve ortasında iki sütunun bulunduğu salona alınan dilek sahiplerine gizemli mısraları söylerlerdi. Tapınağa ibadete ve dilek dilemeye gelen halk içeri giremez öndeki sunağın çevresine toplanırlardı. İçeriye ancak görevli rahipler ve Apollo râhibeleri girebilirlerdi. Öte anlamda ölümlülerin fiziksel ve ruhsal olarak içeri girememelerinin nedeni tapınağın bir ölümsüze ait olması demekti. İskenderiyeli Herons Antik Çağ insanlarının tanrıların ve tanrıçaların dev kapılarda göründüklerini yazar. Aslında tanrıların dev kapılarda görülmesi inancı çok eskidir Mezopotamya'daki Kar-Tikuti Ninurta'daki Asur Babil'den kalma Borsippa-Nabut ve Ezida tapınaklarında böyle kapılar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder